İlkinin benzeri bende var. Açıkçası ben aman aman kaymıyorum ama bottan mı benden mi onu kesin söyleyemem. Buz olan yerde daha dikkatli yürüdüm. Bir de ayakkabılar kaymasın diye yapıştırmalar var altına yapıştırıyorsun. Zımpara gibi bir yüzeyleri. Onlar da denenebilir.

Ben de harley davidson kullandım , kayma gibi bi sorun yaşamadım ama inanılmaz ağır bence ilk önce onu göze alman gerekir. Evet şık tasarımları güzel oluyor ancak özellikle uzun süre ayakta duruyor ve yürüyorsan ben tavsiye etmem .

valla dockers'dan fena olamaz. ortopedi namına hiçbir şey yoktu. ağırlık değil de ayağı direk acıtmasa daha iyi. yorgunlukla ilgili bir sıkıntım yok 12 saat ayakta dikilmiş bir insanım yeter ki ortopedik olsun ayağı acıtmasın.

bir de ağır ayakkabı sanıyorum daha iyi olmaz mı kaymayı önlemek için ?

Tabi ağır olması avantaj olarak düşünülebilir ama ortopedik olduğunu söyleyemem ben pek memnun değildim her giydikten sonra ayaklarımı rahatsız hissediyordum (gerçi bu acıtmanın sebebi ayakkabının ortopedik olması mı yürürken ayağıma yaptığı ağırlık ve baskı mıydı onu hatırlamıyorum). 4 sene önce 1 kış kullanıp kaldırmıştım :)

Ilkinin tokasi farkli olani su an ayagimda, 3 senedir giyiyorum cok saglam. cok agir olmasinin disinda cok rahat (ikisi toplam 1,5 kg geliyor) AMA karda inanilmaz kayiyor. topugu yere dikine cakip oyle yurudum gecen yil kar uzerinde.

Telefondan girdigim icin edit yapamiyorum, karda inanilmaz kayiyor, buzdan bahsetmiyorum bile.

ben de tiplerini çok seviyorum bi ton da pahalı botlar kaymamalı diyorum kendi kendime ama tabanlarına bakıyorum dümdüz. e mantığım da düz taban kayar diyor bana.

mesela yüzücü ve deniz gözlükleri kaymaması için kauçuktan yapılıyor bu ayakkabılarda da böyle bir taban ayrımı var mı ?

bence gereğinden fazla ağırdır bu botlar ama yine de tercih meselesi.

kaymamasını istiyorsanız ayakkabının zeminine bakınız, çok giriş çıkış varsa ve taban malzemesi sağlamsa siz de yürürken azıcık dikkat ederseniz kaymazsınız zaten.

bir yerden sonra buzun üzerinde koşabilecek kadar alışıyorsunuz, bütün mesele yere nasıl bastığınla alakalı.

kar kış için goretex botlar en iyisidir, o yönde araştırabilirsiniz.

bunlar da yeterli olmazsa ayakkabı altına takılabilen çivili şeyler var, onlardan edinirseniz buzlara ayağınızı saplaya saplaya yürürsünüz

taban malzemesi nasıl bir fark yaratıyor ve ben nasıl anlayabilirim, hangi tür taban malzemeli botu tercih etmeliyim ?

bir de ben öğrenebilsem o yürüme tarzını iyi kötü ayağımda botlarla sürekli kayıyorum millet en alakasız yazlık ayakkabıyla bile çatır çutur yürüyor.

yürüme olayı zamanla oluyor dengeyle alakalı biraz.

trekking ya da dağcılık botlarına bakarsanız o pabuçların çoğu sağlam oluyor mesela, harley davidson filan işlevsellik olarak gayet basit kalıyor onların yanında.

örneğin lafuma markalı botlara bakınarak başlayabilirsiniz, bir kaç google aramasıyla konuya hakim olursunuz sonra da kafanıza yatan bir botu spor mağazalarından vs temin edebilirsiniz.

güç ayarlarından belli bir süre işlem yapılmazsa işlemci gücünün otomatik düşürülmesi gibi bir ayar yapılmış olabilir. güç seçeneklerini iyice bir karıştırın derim.

nerede acaba o güç ayarları?

öncelikle laptop mı ? en son ne zaman masaüstü kullandım onu bile hatırlamıyorum o yüzden olmayabilir masaüstülerde. alt barda sağ alt köşede olabilir yoksa denetim masasındadır.

biraz bakınayım oralara bulamazsam mesaj kutunuzu yakarım. teşekkürler şimdiden

sorunuza cevap değil ama her yer yavru kedi mecbur değilseniz sadece bir yavru kedi istiyorsanız bence kendi şehrinizin içinde de çok rahat bulabilirsiniz. hem hayvana da yazık olmamış olur.

Google'a "pet nakil" olarak yazarsanız önünüze çıkan sonuçlardan genel bir bilgi edinebilirsiniz.

Ayrıca kedinin geleceği şehirde ve bulunduğunuz şehirde havaalanı varsa "uçuş gönüllüsü" kullanarak kedinizi çok daha kısa sürede ve hayvanı da fazla strese sokmadan getirtebilirsiniz.

Fiyat bilmiyorum ama eşya kargosu kadar piyasası olmadığı için kuvvetle muhtemelen 750km'lik yolun masrafı+kar şeklinde çalışır.

Hangi iki şehir arası onu söylerseniz belki daha çok öneri gelir.

Benim önerim eğer havaalanı varsa iki şehir arasında ya da yakında birisinin yanında uçakla gönderilmesi.

Bulunduğum şehirdeki havaalanı sadece İstanbul ile bağlantılı çalışıyor, getirteceğim il ise Bursa, bu sebeple hava yolu kullanamayacağım. Sanırım hayvan için en eziyetsiz ve uygun olanı şahsi araçla gelen birini bulup taşımasını rica etmek. Tüm öneriler için teşekkür ederim.

Facebook'ta ucretsiz pet nakil icin bir sayfa vardi, oraya da yazabilirsiniz.

Bir de riskli olabilir ama kendiniz degerlendirin, Bursa'dan sehrinize gelen bir nakliye varsa kedinizi de yan koltugunda getirebilir belki.

www.nakliyecilersitesi.net

hükümet ne yapıcak? sokağa çıkma yasağı mı? direk tedavisi olan bir hastalık değil, öldürücü de değil.

normal grip salgınından bahsedilmiyor burda hohenheim. ana haber bültenlerinde dile getirilmeyen, yine domuz gribi tadında coşacak gibi görünen bir grip salgını var şu an ortalıkta.

Konuyla ilgili çok net bir haber vermiyorlar. Ölümlerin saklandığı söyleniyor.

3-5 yıl önceki Domuz Gribi için insanların "O kadar abarttık, bir şey de olmadı" dediğini duyuyorum ama zaten bir şey olmamasının sebebi büyük oranda olayı abartmamızdı. Kendimize aşırı dikkat ederek, dikkat etmediğimiz takdirde daha da büyüyecek gribi atlattığımızı düşünüyorum.

Gribin özelliği zaten kolay kolay atlatılamıyor olması. En az 10 gün direkt yatağa bağlaması. Bu toplu ölüm olacağı anlamına gelmez, 1920'Lerde doğru düzgün ilaç yoktu. Şimdi antibiyotik gribe etki etmez ama gribin tetikleyebileceği birtakım şeyleri engelleyebilir. Örneğin, bende kronik farenjiti tetikleyerek iyice sürüm sürüm sürünmemi sağlayabilir.

Grip virüsü sönümlenebilir, mutasyon geçirebilir ya da mutasyon geçirmeden yakmaya ve yıkmaya devam edebilir. Ölüm oranı da az bir hastalık değildir. İnsanlar soğuk algınlığı ve gribi karıştırıp "Eh işte, ateş çıkıyor" diye yorumlarlar; hatta her soğuk algınlığı olduklarında bile bile "grip oldum" derler ama grip ölümcüldür. Bunun bir kısmı bizim kontrolümüzde, panik yapmamak ama paranoyak davranmak biraz daha sönüm sürecine kaydırabilir hastalığı.

Bu tarz salgınların da bizi beklediği bir süreçteyiz. Yediğimiz doğal değil, yaşantımız doğal değil. Grip olmasa bile başka salgınların olması yakın gelecekte kaçınılmaz gibi.

@hukumet ne yapacak diyen arkadas, saglik hizmeti verecek, onlem alacak, bilgilendirme yapacak, yonlendirme yapacak ki daha fazla yayilmasin. sen cok yanlis gelmissin.

@essoist, bir sey yapmadiklarindan eminsek sikinti var. ama benim verilen hizmetlerle ilgili bir bilgim yok. tek bildigim etrafta agir bir grip salgini oldugu ve tam atlatilamadigi.

siz büyütüyorsunuz bence.

Bir de şu var, domuz gribi sırasında hükümetin getirttiği çok sayıdaki aşı elinde patladı ve ilaç firmaları zarara uğradılar. Yine aynı şeyi yaşamamak için durumu sallamıyor olabilirler.

Aynı zamanda domuz gribi küreseldi, panik küresel olduğundan da bizi etkilemişti. Yoksa hükümet olayı ciddiye almayabilirdi de. Şu anda dünyaya dair bir haber almadık, hatta Türkiye'de bazı küçük illerde hastalık olmadığına dair haberler var. Bu yüzden de hükümet henüz ciddiye almıyor olabilir.

Dünyanın başka yerlerinde benzer hastalıklar var mı, bizden yayılan bir şey veya bize gelen bir şey var mı, buna bakmak gerek.

Öehh. Siz büyütüyorsunuz tabii ki. İnsanlar hala gribin tam olarak ne olduğunu ve nasıl bulaştığını bilmediği için büyütüyor, saçma uygulamalar yapıyor.

1) siz buyutuyorsunuz.
2) saglik bakani aciklama yapti zaten. salginin ne oldugunun, korunmak icin neler yapilmasi gerektigini, hastaliga yakalandiginda ne yapilmasi gerektigini soylediler. daha ne yapsinlar?

evet büyütülüyor olabilir ancak bu kadar çok insan hasta olmuşken toplu taşıma araçları ya da çok insanın girip çıktığı yerler tıpkı domuz gribi zamanında olduğu gibi bir iki kere dezenfekte edilse hiç de fena olmaz gibi geliyor.

ille "açılın ben doktorum" dedirteceksiniz ameka. yok yanlış yere gelmişim e yok bilmem ne. önleyici sağlık hizmeti diye bahsettiğiniz şey zaten yapılıyor ama aileler aman çocuğum okuldan geri kalmasın diye okula yolluyor. çoğu okul griple ilgili gönderilen uyarıları okumadan çöpe atıyor.

bir doktorun "hukumet grip salginina ne yapsin" dedigini de duyduk ya artik rahatiz. saglik hizmet ve politikalarimiz emin ellerdeymis.

3-5 yıl önceki domuz gribi ilaç firmalarının kuyuya attığı bir taştı, 40 tane akıllı olarak da çıkartmaya çalıştık... onca haberi yapıldı, onca makale yazıldı bu kolpalık üzerine, görmediniz mi hiç...

3-5 sene önceki domuz gribinden ölen insan sayısı, gripten her sene ölen insan sayısından farksızdı... ama bir şişirildi, bir şişirildi... 1 ay sonra ortaya çıkıveren ve domuz gribine iyi geldiği söylenen o "tek ilaç" için millet birbirini ezdi... (adı neydi unuttum şimdi o ilacın)

limon tuzuyla dene?

sirkeyle yapılıyor aslında ama niye olmadı anlamadım. sirkeyle limonu karıştırabilirsin de. tuz ekliyosun bi de işte, sonra dolapta bekletiyorsun.

tuz limon falan tabii ki var ama onu asıl öyle lezzetli yapan şey balzamik sirke. başka sirkeyle deneme bile.

bu resimdekini az önce bitirdim.. kesif bi zeytinyağı tadı da vardı. zeytinyağı da koymak gerekiyor mu? bir de internetteki tariflerde, karışımın en üstüne iki tatlı kaşığı toz şeker atılıyor. öyle de denedim ama 3. günde tadı acayip keskinleşiyor ve köpükçükler falan oluyor.

yağ konabilir öyle çok ciddi bir şey değil koyup koymamak ama şekeri bilemedim. ben yediklerimde en ufak bir şeker tadı almadım. mor lahana bu di mi ?

evet, mor lahana.

limon suyu, tuz ve az şekerle ovuşturup kavanoza koyduktan sonra da üzerine çıkana kadar sirke dolduruyorum. ama bu lokantacılarınki gibi tadı olmuyor. :/

birkaç gün bekletiyorsun dimi?

en az 2 gün bekletiyorum. ilk yaptığımda şu şekildeydi:

lahanayı doğrayıp, üzerine tuz serpiyorum. yaklaşık 2 saat öyle bekliyor. ardından, tuzla iyice karıştırıp bir kavanoza alıyorum. üzerini örtecek kadar limon suyu(sadece limon suyu) döküyorum. en sonda da üzerine toz şeker atıp, karıştırmadan kapağını kapatıp, cumnurlop buzdolabına. 2. ve 3. gün fena olmuyor ama 4. gün tadı kaçıyor.

www.nefisyemektarifleri.com

bunun muhakemesini aklı başında insan yapar. pek ses etmez.

ama sokaktakinin kafası gidikse hiçbir şekilde fark etmez. hatta seni biraz çekinik görsün daha fazla bakın çıkmaya çalışır.

Tabiiki cılız kişi olur.

edit: şartlar vücut yapısı haricinde eşit durumda ise tabi. Yoksa cesaret, iyi dövüşmek gibi şeyler vücut yapısıyla alakalı değildir.

bırak kötü niyetli insanları, serserileri sıradan insanların olduğu yerde, arkadaş grubunda falan bile tavırlar değişir fiziken güçlü gözüken insana karşı. abi çekerler hemen. insanoğlu böyle, aşırı şekilciyiz. varsa yoksa tip, fizik. hani medeniyiz falan diye geçiniyoruz ya. nah! hala ilkel dürtülerimizle şekillendiriyoruz bütün ilişkilerimizi. nasıl görünüyorsan osun.

eger kasli yapili herifse daha uzak durulur evet.

ama...
büyük herifin kavga ihtimalinden pek kacma ihtimali de yoktur. sadece fizigi bile "dayilanma" seklinde algilanabilir, maskulen bir tehdittir. yani durduk yere "erkekligini ciliza satasarak degil ortamdaki güclü bireyleri yenerek ispatlamaya calisan" agir abilerin odaginda olursunuz.

yani ufak tefek birebir karsilasmalarda cekinilen taraf iken kalabalikta grup catismalarinda odakta olursunuz. onu da bilin yani.

eğer o kaslı herif ben isem o cılıza saldırdıklarında müdahale edeceğim için beni bağlamayan bir soru sormuşsun. ayrıca iri gözükmek işe yaradığı gibi iri gözükmemek de işe yarar duruma göre. kas kütlesinde artış kişiyi aynı ağırlıktaki yağlı insana göre daha zayıf gösterir. yani iri olmak aslında vücudunu kullanmayı bilmeyenler için fos olmak anlamına da gelir. bir de, zayıf görünümlü biriyim ama göbeğimden aşağısı kalındır. bacaklar göt vs. beni ufak görüp saldıran bazı sinek siklet serserileri sağa sola fırlatıp şaşırtarak dövmüşlüğüm vakidir. sana şöyle söyleyim, 72+-2 kilo görünüyorum ama aslında 88 kiloyum. aradaki fark lavukların adımını yanlış atmasına sebep oluyor.

ha tabii senin derdin beladan uzak durmak tabii. o durumda alnına zülfikar dövmesi yaptırman ve kollarını jiletlemen de epey caydırıcı görünmeni sağlar. 45 kg olsan bile.

normal şartlarda işe yarar da kafası uçmuş kişi için bir şey ifade etmez. tinercilerin öldürdüğü sat komandosu unutulacak gibi bir olay değil.

gurbetlik çok fena onu bilir onu söylerim. 3 yılda fena depresyon yapmıştım almanya'da.

Kesinlikle Kanada.
Hukukçuysan tam yeri hemde.
Herşey hukuka göre , saygılı , sevgi dolu ve güzel bir şekilde işliyor.
Avustralya da ise herşey seni öldürmek için evrimleşmiş.
Türk insanı yapamaz orada.

Ama Kanada çok çok güzel.
Lakin pahalı her öğrencl çalışır orada.

benim de isteğim kanada. ilk fırsatta gitmek istiyorum her şeyimi ona göre planlıyorum daha şimdiden, en azından kafamda.

Avrupa olunca neden yeni bir dil ogreneceksiniz ki, anladigim kadariyla Ingilizceyi zaten biliyorsunuz ve Avrupa'da anadili Ingilizce olan Ingiltere, Irlanda, Iskocya gibi ulkeler var.

Ha Kanada mi Avustralya mi derseniz iklimi ve hayat kalitesi bakimindan Avustralya derim.

Birde Kanada da sağlık sisteminin iyi olduğunu düşünmeyin derim.
İsterseniz hocam Avustralyalı kendisine sorularınızı iletiriz

ben de ekleme yapayım soruya, bir hukuk fakültesi mezunu kanada'da ne iş yapabilir, bulabilir?

selam
öncelikle 1 sene kanada da kaldım

amerika ve kanada sağlık sistemi arasında fark yok
ne mezunu olursanız olun, kanada için çok bi mezun sayılmazsınız
uzmanlığınızı geliştirmek ve oradaki programlara katılıp başarılı olmak zorundasınız

ben avukatım, ben doktorum deyince ok gel başla demiyorlar yani, gidip direkt başlayabileceğin işler barmenlik, garsonluk, temizlikçilik inşaat tamirat tadilat vs. (günlük işler)

hukuk fakultesindeyim yurtdışında. ben de araştırdım biraz yurtdışında hukuktan nasıl ekmek yiyebilirim diye.

hacı tek yol gitceğin ülkede baroya yaptırcan kaydını ki denkik menklik staj derken baya sürebilir. şimdiki diplomanla seni hiçbi ülke avukat olarak sen de takdir edersinki kabul etmez. şimdi gel gelelim hukuktan nasıl para kazanırsın. ben iki türlü çözüm yolu keşfettiydim:

1- uluslararası avukat olacan. avukatlığın hem gittiğin yerde hemde türkiyede geçecek. o zaman o iki ülke arasında ticari ilişkilerinde sorun olanlardan güzel para kazanırsın. genelde bu da yakın ülkelerle daha rahat oluyor. misal fransa-türkiye. ünlü bi fransız marketler zincirinin tr de çalıştığı bi firmayı mahkemeye vermişti. avukat sadece davayı açmak iin 15 bin eur aldı deniliyodu.

2- türklerin ikamet ettiği biyere gitmen lazım. ne çok olacaklar ne de az. orada avukatlık yapıcaksın baroya kaydını yaptırıp. misal yine fransada avukat ol, türk elçiliğine bırak kartını, sırf orada evlenmiş ve boşanmak isteyen türklerden del para götürürsün. almanyaya gidersen misal aç kalırsın tahmin ediyorum senden daha iyi olacaklar. o yüden az türk olan biyere git.

mezuniyetinin bir işe yaramaması avusturalyada da geçerli yalnız. orda da belli eğitimleri almanı istiyorlar tekrardan.

ben olsam kanada derdim, insanı güzel bir kere. türk nüfusu da bol bildiğim kadarıyla, çok yabancılık çekmezsiniz.

sağlık:

* avrupa'nın çoğu ülkesinde ve avustralya'da sağlık sistemi daha iyi
* kanada'da bekleme süreleri fazla ve mesai sonrası doktor erişimi zor
* bunun yanında kanada abd'den daha iyi diyebiliriz. kanada'da sağlık sistemine herkesin erişimi var ve genel sağlık sistemi var
* abd daha çok harcamasına rağmen daha iyi diyemiyoruz. ama paran varsa daha iyi bir doktor ve daha iyi ameliyat olma şansın var
* kanada'da insanlar genel olarak sağlıklı ve ölüm oranı az

hayat pahalılığı:

kanada avustralya'ya göre daha ucuz!
hem de her şeyde. kira, yemek, mal, mülk

suç oranı:

birbirlerine yakın.
ama avustralya'da daha çok tehlikeli hayvan var diyebiliriz sanırım.

hava durumu:

kanada kışın kuzey kutbu olabiliyor. bu sene toronto'da -40 C gördük diyim sana
ama vancouver gibi bir şehri seçersen daha ılıman bir iklimle yaşarsın. ama orası da daha yağmurlu bir şehir

demografi:

kanada'da etnik grup daha çok var. avustralya'da beyaz sayısı daha fazla. ama ikisinde de ırkçılık oranı çok az. avustralya'da belki biraz daha fazla olabilir.


başka soruların varsa cevaplarım. hem kanada'da hem de avustralya'a yaşamış bir arkadaşım var. ona da sorabilirim.

ikisi epey ayri yerler, sizin ozellikleriniz belirleyici olacaktir.

kanada soguktur. kisla araniz nasil, ruhsal durumunuz nasil, bunlar onemli.
turkiye'ye daha yakin. su an ekonomi daha iyi. ama hukukcu olarak ne yapabilirsiniz bilemiyorum.

avustralya (bazi bolgeleri haric) ilimandir. turkiye'ye cok uzak, oyle her yil ziyaret etmek guc. ekonomi su an krizde. ama gelecege donuk plan kuruyorsaniz, hemen is aramayacaksaniz baska. hukukcu tanidiklarim icinde kendi bransinda calisan yok. ama burada okuyup avukatlik vb. yapan turkiyeliler var.

şu an kanada'dan daha güneyde yaşayan biri olarak her gün, özellikleri kışa, kara ve soğuğa beddua ederek evden çıkıyorum. her akşam kanada'da yaşayan arkadaşımın soğuktan yakınmalarını dinliyorum telde.

hava koşulları çok çok önemli. bunun sizi ne kadar etkileyeceğini de mutlaka göz önünde bulundurun. bahsettiğim arkadaş " gurur yapmasam, eşyalarımı toplayıp gidicem" dedi 2 gün önce. tek derdi hava koşulları. kanada ya karar verirseniz şehir seçimine dikkat edin.

kanada sağlık sistemi çok iyi. ancak kanada soğuğu herkesin çekebileceği bir soğuk değil onu da kafana koymalısın. Toronto nispeten Montreal ve Ottawa gibi şehirlere göre daha iyi. Bunun dışında Kanada'da gezme ihtimalin daha çok, Amerika da çok yakın. Avustralyada daha bir izole hisseder insan kendisini. Bu arada bu ülkeler öyle pek ucuz ülkeler de değil.

bence yetenekle de alakalı. ben mesela bir duyduğum şeyi bir daha unutmam ve aynen söyleyebilirim, ingilizce kelimeler misal. yıllarca da farklı yöre ağızlarına sahip kişilerle yaşadım ama yine de bozulmadı ağzım hatta karşımdaki kişinin konuşma tarzına göre anlayacağı dilden konuşmayı öğrendim, bir nevi sempati kazanmak için.

aileden hatta anneden gelen bir durum

gerçi şu da var bazı insanlar o yörenin has göbeğinden bazıları böyle kıyısından köşesinden oluyor.

o bölgede vakit geçirmemiştir. ev okul ev okul. ya da çok vakit geçirmiştir.

ortamında ağız ile konuşan biri vardır. özenmiştir bezenmiştir. hani dizi mizi izleyice konuşmamız kayıyor ya öle..

ağız ile konuşmayı seviyodur.

bana ne lan istanbul tükçesinden onlar gelsin benim konuştuum gibi konuşsun itneler diyodur.


isterse gayet güzel konuşup bayıltabiliyordur tikkat.

azeri misin, türk değil misin sen, türkçeyi ne zaman öğrendin, yavrum sen kimlerdensiin .... şeklinde çok fidbek alırım. ordan biliyorem.


dil zaten farklı şive de farklı. sorduğun soru ağız farkı.

dededen, neneden, esnafın "okumamış" kısmından, kahveden şive öğreniliyor.
televizyondan, radyodan, şarkılardan, okumuş anne babadan ve "nezih" sosyal çevreden istanbul türkçesi öğreniliyor.
nasıl konuşacağını bulunduğun topluluk belirliyor.
bunun dışında aile çok önemli. evde ana baba nasıl konuşuyorsa çocuk da o şekilde başlıyor. okula gidip başka çocuklarla kaynaşınca onlardan etkileniyor.

asimile olunuyor bir nevi, bulunulan ortamlara göre; bir de istanbul türkçesi dediğimiz şeyi konuş(a)mayanları hor görme, ya da bunu bir bozukluk olarak görme "hastalığı" var, bunu "düzeltmeye" çalışan binlerce "türkçe" öğretmeni bulabilirsin.
buna maruz kalanalrın kimisiyse direniyor ya da "düzelmiş" gibi yaparak kaçıyor bundan. benim annem egeli, baba tarafı makedon göçmeni. bunun sonucu olan bir ağızla türkçe konuşabiliyorum ama istanbul türkçesine bu "asimilasyon" sebebiyle ağzım alışmış, böyle garip bir durum işte.
"dil" kısmını sen düşün artık.

televizyon + internet + okul + sosyal ortam

bunların hepsi İstanbul türkçesinin öğrenilebileceği yerler. şimdiye kadar izmir, kayseri ve eskişehir'de yaşamış biri olarak istanbul türkçesini çok düzgün konuşuyorum ve buna da kayserideyken başladım. -hani şu çok baskın bir şivesi olan kayseri- okuduğum okul genel olarak kalburüstü insanların çocuklarının gittiği bir okuldu. oranın faydasını çok gördüm. dedem, anneannem, teyzem vs. gayet şiveli konuşur ancak bende yok böyle bir durum. ufakken köylere gidip mandıra için süt topluyorduk arabayla ve o ufacık köylerde dahi istanbul türkçesi kullanan insanlarla karşılaşıyordum. onlar da muhtemelen televizyondan öğrenmişti.

bu kişiler neden böyledir sorunuza cevap vereyim sadece.
gerek duymuyorum şivemi değiştirmeye. antepliyim antep şivesi ile konuşuyorum. konuşurken hiçbir şekilde değiştirmem. neysem oyum gibisinden herhalde.

bazıları farkında değil istanbul türkçesi konuşmadığının. mesela birisi videoda kendi konuşmasını dinleyince fark etti "ben ne biçim konuşuyormuşum" dedi. karadenizli yıllarca öyle konuştuğu için o kendisine kolay geliyor ve dili direkt ona dönüyor, düzeltmesi için epey çaba harcaması gerekiyor. anlaşabilme konusu da şöyle olabilir, sonuçta televizyon izliyor ve farklı şivelerin olduğundan az çok haberdar, istanbul türkçesini de bol miktarda duyuyor, tamamen yabancı değiller ki.

aazına zıctığım televizyonun, 'ağız'ları tarihin derinniklerine gömmesi.

yirmi sene evvel, saçlı sakallı bi bebe geldiydi yanıma, feylesof gılıklı beyle. dediydi, bu televizyon bu ağızlara zıçacak diyin. içimden 'ne diyo la bu dallama?' diyin geçirdiydim.

herifin ne didiği, soğna soğna dangitti gafaya tabe!

yazık, günah la! benim gonuşmayı bile düzeltti!

@odiyus

heç ayn'tab şivesi değeştirilir mi eğamm! furullar adamı billa!

bir de hor görmeleri gurur meselesi yapanlar var.
bir biyoloji hocam vardı, karadenizli, karadenize özgü ağızla konuşurken nasıl duru bir istanbul türkçesi konuşmayı öğrendiğini, yıllarını buna nasıl verdiğini nasıl çabaladığını büyük bir başarıymış gibi böbürlenerek anlatırdı.
aşağılık kompleksine saplanmış yani yaşadığı birtakım sebeplerden, kafaya takmış bunu.
bazısı da hor görme vb. şeyleri umursamıyor ve gerek duymuyor böyle şeylere.

sanıyorum bu, kişinin nasıl konuştuğunun farkında olması veya nasıl konuşacağına gösterdiği özen ile alakalı. var olduğu ortamların veya bulunduğu yörenin etkisi dışında bir şey olduğunu düşünüyorum. kalburüsütü diye ifade etmemin sebebi de eğitim-öğretimi görece daha iyi almış kişileri belirtmekti. sonuçta okulda kurallı bir dil bilgisi-türkçe öğreniyoruz. buna rağmen konuşmayanlar değil, konuşamayanlardan bahsettim, varsayılan olarak yöre ağzı konuşanlardan. eğitimin dışında sosyal ortamların etkisi de çok yüksek sanırım.

hor görme, hastalık olarak görme olayı fazlasıyla var maalesef. ayrıca hor görmenin dışında türkçeyi/dili düzgün kullanmanın elitizm olduğu, ağız konuşmanın halkın bağrından olmayı gösterdiği gibi durumlar da mevcut.

Valla ben 1 tl veriyorum. Bazen elime 2-3 tl geciyor o an, onu veriyorum. Hatta bazen istedigim bir sey oluyor yada yoktan yere param oluyor, 10 tl falan veriyorum ama o tamamen kendimle alakali bir durum.

1 tl.

1-2-3 lira ,
yaşlı ve iyi giyimli bir amca var Zeytinburnun'da denk gelirsem tüm ürünlerini alıyorum .

çocuk olursa ve bu işi cidden ihtiyaçtan yaptığını anladıklarıma yemek ısmarlamayı ve cebine 5-10 lira harçlık vermeyi tercih ediyorum

ben mendili almıyorum 1 2 3 elime geleni veriyorum

ben onlu pakette alıyorum o yüzden ihtiyaç duymuyorum.

şaka tabii, ya 50 kr ya 1 tl veriyorum.

50 lira atıyorum

not:zenginim.

Kafka - Dönüşüm,Dava, Şato
G.Orwell - 1984

mülksüzler. alternatif dünyanın varlığını kabullenmem ve kafamda "ütopya" kavramının daha iyi şekillenmesi açısından iyi ki okumuşum demiştim. sonrasında da cesur yeni dünya'yı okumuştum aynı nedenle.

selçuk altun - yalnızlık gittiğin yoldan gelir

daha önce duymadığım nice yazarlar, romanlar, müzisyenler öğrendim. bu kitaptan öğrendiklerimle gidip on kitap daha aldım.

Fahrenheit 451: Sansür konusunu ele aldığından.
Dorian Gray'in Portresi: Kibiri ele aldığından.
Sokrates'in Savunması: Adaleti ele aldığından.

g. orwell paris ve londra'da beş parasız

georges politzer felsefenin temel ilkeleri

Carl sagan, (bkz: karanlik bir dunyada bilimin mum isigi)

O kadar ozledim ki gomulup kitap okumayi..ben puslu kitalar atlasi'na bayilmistim.bir daha okumak istiyorum.

kumral ada mavi tuna, sevgi nasıl bir şey onu öğretti.

iskender pala - iki darbe arasında, bir kesim ne çekmiş ülkede onu anlamamı sağladı.

Cien anos de soledad.

Tr. Yuzyilkik Yalnizlik

haliçte yaşayan simonlar dün devlet bugün cemaat - hanefi avcı
anı ve gerçekten yaşanmış olayları okumayı severim.

Ey Vatan - Osman Pamukoğlu kısa kısa yazılar ama bazıları oldukça düşündürücü, bazı hikayeleri bazı olaylara, kişilere cuk oturuyor.

Sarte-Bulantı: Roquentin'i hissedebildim. Özleştirebildim. En sevdiğim, hissedebildiğim kitap.

Otostopcunun galaksi rehberi, neil gaimanin sandman serisi, murat mentesin korkma ben varimi, haruki murakaminin haslanmis harikalar diyari ve dunyanin sonu, terry pratchettin diskdunya serisi, alper caniguzun alper kamusu(2si de), ihsan oktay anarin puslu kitalar atlasi basta olmak uzere tum kitaplari, onur ataoglunun japon yapmis serisi(3u de), raymond rousselin locus solusu, calikusu, atilla atalay komple tum kulliyati, yine gaimanin amerikan tanrilari, mezarlik kitabi, kiyamet komedisi ve yokyeri, ursulanin yerdeniz serisi.

Anlatim, uslup ve dunyalari cok bambaska oldugundan.

Yusuf atilgan- aylak adam/anayurt oteli.

Her iki kitaptaki karakterlerin yalnizligi icin defalarca okunur.

suits.

suits, mentalist, white collar, orphan black...

Breaking Bad
Lost (izlemişsindir heralde)
Prison Break
Suits

İzlemediysen House izleyebilirsin, hem drama hem üst düzey mantık içeriyor.

Sherlock

utopia

tam olarak aradığın şey olmayabilir ama toplamda 8 bölüm 160 dk'dan oluşan bir dizi var totalde, a young doctor's notebook.

sherlock

Prison break house ve sherlock izledim. Önerilerinize bi göz atıcam. Teşekkürler millet

www.youtube.com

once upon a time var, çizgifilm. turkce dublajlı olarak da turkiye'de yayınlanmıştı.

bir varmış bir yokmuş çizgi filmi www.youtube.com

yaşı küçükse şöyle bir çizgifilm-belgesel arası öğretici bir şey var www.youtube.com

doğru ya bunu unutmuşum. ama yinede tek seferde halledebileceğim bir şey varsa önerileri bekliyorum:)

Fantastic voyage var film?

www.imdb.com

neden neden ailesi vardı fox kids'te. çok güzeldi sadece vücut değil doğa olayları falan da açıklanırdı çok eğlenceliydi tavsiye ederim.

the why why family orijinal ismi de.

kitabın fiziksel özelliğinden çok, ondan sağladığım kazanımı önemsiyorum ama benden hazzetmeyen birine bu açıklamayı bile yapmak istemem. sen de sikimi ye bilader. ne kolay birilerinden hazzetmemek, sindirememek amk.

eski kafalı desinler, hardcopy seviyorum ben.

basılmış fotoğraflara elimle tutup bakmak da bilgisayardan bakmaktan daha çok zevk veriyor.

Günün birinde valize kitap doldurursanız belki anla..

var arkadaş.pc başında yaşıyorsan hayatını onu da ekrandan okumak klasik kitaptan daha keyifli oluyor.ekstradan yakınlaştırıyosun ekranda font dana gibi oluo.sayfa çevirme derdi yok vs.oynayabiliosun

(bkz: e-kitap okuyucu)

Ekitap çok daha iyi. Elimde kitap taşıma derdim bitti. Telefondan okuyorum misler

@hjarteblod; yerim dostum, canın sağ olsun. Hazzetmemeye vize mi var? Küfür mü ettim, kalp mi kırdım? Niye sinirlen amk? İnsanız la'.

@birfincankahvedahaisteyenadam; tatil valizlerimin yekûnunun çoğu kitap oluyor zaten. Okuyacaksan, o çile çekilir gibime geliyor. Tek artı hafiflik / boyutsuzluk mudur?

her taşındığımda bir sürü kitap kolisi yapmakla uğraşacağıma hepsini 300 gramlık bir alette taşımak kesinlikle çok daha mantıklı. hele paltonun cebine koyup kursa giderken trende okurken kazandığım zamanı falan saymıyorum bile.

bu arada ipad, telefon falan hikaye. e kitap olayına gireceksen kindle alacaksın. diğerleri olmuyor. çok pahalı bir şey de değil zaten 40 euroya aldım ben türkiyede 150 liradır taş çatlasa. 5 kitap parası.

@Dunedan

Benim önceliğim buydu. Yaz tatili dönüşünde, 550 km'den kitap getirmiştim valizle,annemden azarı yiyince tabi başka çözümler aramaya başladım. Bu ay içerisinde kindle paperwhite alacağım büyük ihtimal. Velhasılıkelam,taşınabilirlik önemli.

kindle tarzı ekitap için optimize edilmiş bir aletin kolaylığıyla bir süre yaşamadan, tablet/bilgisayar/telefon örnekleri üzerinden çıkarım yapmak önyargıdan ileri gelir. bunlar gözleri yoran, kısa sürede şarjı bitiveren ve ekitap için optimize edilmemiş teknolojiler her ne kadar üzerlerinde buna uygun programlar yazılmış olsa da.

gösterişle de alakası yok durumun ben de elimde bir süredir hardcopy kopyaları bulunan kitapları okuyorum, fakat bu kindle'ı bir kenara fırlattığım, kullanmadığım anlamına gelmiyor. şuraya buraya dizme konusunda ise sizi desteklemiyorum ve bunu meta fetişizminden başka bir şey olarak görmüyorum.

EDIT:bahsettiğim meta fetişizmi mevzusu yanlış anlaşılmış bu arada soruyu soran kişi tarafından. Benjaminci bir yorumu yapıştırıyorum bu hususta. Çünkü sanatı deneyimlemiyor bu şekilde ancak sosyal bir şekilde tüketilecek bir gofret gibi görüyorsunuz:
"In its inherent “reproducibility,” culture in twentieth-century capitalist societies distinguishes itself from all previous artistic forms, and contains a potentially progressive collective content. At the same time, however, this content is imprisoned within the fetish character of the commodity form, which cuts off the experience of the work from an appreciation of the social processes through which it is produced, received, and transmitted to future generations."

@sovyetik; şu an keyifli, biraz ağzı bozuk moddayım. Nedir, hazzetmiyorum dedim, onları tutup öldürmek istiyorum demedim. Onlar benden hazzediyorlar mı? Umurumda değil. Niye bu kadar büyütüldü, anlamadım. Saygıda kusur edersem, o zaman gel küfür et. Ben herkesin keyfini hoş görüyorum da, o herkesten bir kısmı "Lan bu adam da şöyle önyargılı ama olsun, o kadarcık kısmı hoş görelim artık" demiyor? Çok kitap okudum, evet; çok deneyim edindim hayatlara dair. Ayırdına vardığım, saygısızlık etmenin sıkıntı olduğu oldu sadece. Biraz mübalağa ile yazılmış iki kelimenin bu kadar büyütüleceği aklıma gelmedi. Sıçmayın gece keyfimin içine, tamamen sizden değil, o keyfinizden hazzetmiyorum sadece. Sizden benim hazzetmemenden hazzetmeyin. Ödeşiriz la'. Seviyoruz yine birbirimizi.

bende haz etmiyorum ama bir cihaz almak lazım kenarda bulunsun diye düşünüyorum. şahsen karton kapaklı kitapları bile sevmeyen biri olarak bunu hiç sevemem.

Cihaz alma amacımda yabancı kitaplar için daha çok, yabancı kitapları türkiyede bulmak ve getirmek uzun zaman alıyor. fiyatları da pahalı. bu sebepten ötürü bir kindle almayı düşünüyorum.

@sanal hayvan; evet, haklısın. Bendeki durum fetişizme kayıyor biraz. Zira koleksiyonunu yapmak için uğraştığım seriler, dergiler, yayınevi dizileri var. Fakat fetişizmden dolayı kitap okumuyorum. Okuduğumdan dolayı fetişik durumlar geliştiriyorum. Metis Bilim-Kurgu serisini, seçkinin okuduğum kadarından büyük keyif aldığım için tamamlamaya çalışıyorum. Ama basılı okumaktan haz alanların tamamı benim gibi değildir herhâlde?

Bu kadar kitap sever varken,bir soru sorsam olur herhalde. Cyberpunk denilen naneye merak duymaya başladım,Türkçe olarak okuyabileceğim neler var? Neuoromancer hariç.

@sadecece; peki, ben misal kitaplarıma bir şey olur diye çekiniyorum. Deprem olur, evim yıkılırsa, yıkık evimden kurtaramadığıma en çok üzüldüğüm eşyalarım kitaplarım olur. E-kitap'ta da benzer bir durum gelişiyor mu? "Olur silinir, birkaç yerde yedekleyeyim" davranışı gelişiyor mu?

sağladığı mobilite ve ekonomik fayda çok büyük. ileride çok büyük param olsa, evimin bir odasının tüm duvarlarını kitaplıklarla doldurup binlerce kitap alıp dizmek isterim. ama şimdi bunu yapamıyorum. güzel bi e-kitap okuyucu aldım, ondan okuyorum, bence çok güzel bi teknoloji. bu kadar önyargılı olmaya gerek yok diye düşünmekteyim. asıl önemli olan okuduğum kitabın okuyunca bana kattığı şeydir sonuçta.

@birfincankahvedahaisteyenadam; tam olarak o kültüre dâhil mi bilmiyorum fakat "Android'ler Elektrikli Koyun Düşler Mi" cyberpunk'a yakın, keyifli bir kitap.

Ayrıca, Neuoromancer'i hangi çeviriden, hangi yayınevinden okudun? Beğendin mi çeviriyi? Ne zamandır gözüm var, hangi okuyana sorsan "Çeviri kötü" diyorlar. Altın Kitap basmış bi' ara, birileri basmış arada, şimdi 6/45 basıyor sanırım.

önemli olan kitabın içindeki bilgi değil mi?

bilgi edinmeye giden her yol mübahtır.

bazısı kitaptan okur, bazısı e-kitap okur, bazısı sesli kitap okur. bazıları da okumayı sevmez, video izler, deney yapar vs vs.

kütüphane kurmak, e-kitap stogu yapmak vs vs sadece kişisel tatmin içindir.

aslolan bilgidir.

diye düşünüyorum ben.

@Dunedan

Tavsiye için teşekkürler.

Neuromancer'ın Sarmal Yayınevi'nden çıkan ilk baskısı var,98 model. 6/45 çevirisini kimse beğenmiyor maalesef. Altın Kitaplar'da yanlış hatırlamıyorsam "Matrix Avcısı" adıyla çevirmiş, 6/45'den önce ki çeviri ama azıcık daha iyi diyorlar. Günümüzün çaresiz hastalığı, "kitap yarım bırakma" hastalığına yakalandım bende. Yaklaşık 70 sayfa okudum ve biraz zorlasa bile,anlaşılırdı.

türkçe yeterince e-kitap olsa bi reader alıp ekitaba geçerdim ben de kesinlikle. ki kitap kokusunun da aşığıyım basılı kitabın da, tüm kitaplarım yeni gibidir gözüm gibi bakarım.

kindle vs. denememiş olan yorum yapmasın artık e-kitap mevzuuna lütfen. açık bir şekilde normal kitaptan daha iyi, evet duygusal manada insan kimi eksiklikler hissedebiliyor, tıpkı müzikte kaset ve plaktan mp3'e geçiş gibi, fakat maddi fayda olarak altta kaldığı tek bir konu bile yok.

e-kitap okumanın yararlarından biri de ist gibi insanın ortalama 3 saatini yollarda geçirdiği bir şehirde oldukça faydalı oluyor. bir roman okuyorsun diyelim 300 sayfa olsun, son 20 sayfasındasın ve dışarı çıkacaksın. nerden baksan o gün 3 saat yoldasın, geri dönerken ya öyle aval aval etrafı seyredeceksin ya da yanına başka bir kitap daha alacaksın sonra ver elini yok yere kocaman bir çanta ve omuz/sırt ağrısı. bu açılardan kolay oluyor.
makale, araştırma vs tarzı kitaplar ise yollarda okumaya pek müsait olmadığından (kendi adıma konuşuyorum) ikinci planda kalıyor e-kitap için ama şöyle de bir durum var, birkaç gün kalacağın bir yere gideceksen yolda romanını okuyup gittiğin yerde araştırmalarına devam edebilirsin.

bir de işin duygusal bir yönü var ki; mesela babamda agatha christie'nin bütün kitapları mevcut. onlara el koyduğum gün hepsini bir ciltciye götürüp düzelttirmek ve kendi kitaplığıma ekleyerek belki de en az 5'er kez babam tarafından okunmuş sayfaları ben okuyacağım. ya da annemin dünya klasikleri... ve bu kitaplar da aynı şekilde benimkilerle birlikte çocuğuma kalacak. bana göre en güzel aile yadigarı kitaplardır. hiç evlenip çocuğu olmayan halamın da türk edebiyatı kitaplarında gözüm var ama kimseye açık etmiş değilim şimdiye dek.

yanlış anlaşılmasın, kimsenin ölmesini filan dilediğim yok, yalnızca zamanı gelince kimse ne olup bittiğini bile anlamayacak demeye getiriyorum. yine olmadı sanki. aman neyse konudan sapmayalım.

özetle, zevkinden çok faydası olan bir şey.

@supersonik turbo;
"özetle, zevkinden çok faydası olan bir şey." diyerek bakış açımı değiştirdin. Ciddîyim. Bahsettiğin bitmeye yakın kitapla yola çıkma durumu bende de çok oluyor. Dergiyle kapatmaya çalışıyorum ben de o açığı. Fakat bu yanıtlardan sonra bir ılımanlık oluştu e-kitaba karşı, ne yalan söyleyim...
Bu arada, eğer ciltleri, kapakları dökülmüyor ise lütfen ciltletme o kitapları. Orijinalitelerini bozma. Düşün ki, istediğin her an çıkıp ciltletebilirsin onlar, fakat bir kere ciltlettin mi orijinal görünümlerine asla geri dönemezsin. Babanın okuduğu şekliyle muhafaza etmen çok daha yakışıklı bir durum gibime geliyor. Gerçi ben işin fetişik boyutuna da giriyorum, çok kaale alma. :D

- 350 tane kitabı tek elle tutabilir misin?
- Ucuz.
- İllegal yoldan bedavaya okuyabilirsin.
- Bir seyahate çıktığında belki okurum diye yanına yük almıyorsun. İpad'i zaten götürüyorsun, okumazsan yük olmuyor.

Ayrıca sepia teması, ekrana biraz uzak durarak ve ışığı en aza indirgediğinizde gözü de yormuyor.

@Dunedan, benim de başıma sık sık geliyor o durum. ben de uykusuz-penguenle filan geçiştiriyordum ama çoğunlukla aklım bir sonra okumak istediğim kitapta kalıyordu. e-kitapla okuduğum ilk kitap beyaz diş'ti. e-kitap, koruyucu kabıyla birlikte beyaz diş kitabından daha kalın ama kitap biter bitmez başka bir jack london okumaya başladım ve bu da evde olmadığım bir zaman denk gelmişti. yani ben yanıma normal kitapla çıksaydım birkaç gün daha kitapsız kalacak ya da jack london serimin arasına başka bir kitap sıkıştırmış olacaktım, o zaman da jack london'a geri döndüğümde anlatım tarzında, hikayenin geçtiği zamanın dokusunda değişme olacağından kopacaktım, aynı yazarın kitabını okumanın yarattığı bütünlükten uzaklaşacaktım.

babamın kitaplarının hepsi olmasa da malesef bi kısmı bir hayli yıpranmış durumda. ön kapağın, sırtının ayrılmaya başlayıp iç sayfalara da sirayet etmesi gibi durumlar var hatta birkaç tanesinde.

tam bir örnek vermek gerekirse aynı kitabın (kapak resmi de aynı) kapağı neredeyse aynı yıpranmışlıkta şu linkte

images.gittigidiyor.com

şimdi öncelikle bilgisayarınızda halihazırda 5400 rpm bir hdd varsa çok da bir hız artışı alamazsınız.

Sabit disk 7200 rpm. Ram 4GB.

ingilizcen var mı:
If you want to upgrade to the fastest socket AM2 microprocessor then your upgrade choices are:
If you're planning to do a lot of audio or video encoding, 3D rendering, running other multi-threaded applications, or running many processes at once, then your best upgrade option is Phenom X4 9950 or Phenom X4 9850.
If you need maximum performance in existing games (Crysis, Oblivion, etc) then the best upgrade option is Athlon 64 X2 6400+. Second Generation Opteron 1224 SE is as fast as the Athlon X2 6400+, but it's not recommended for upgrades due to much higher price.
www.cpu-world.com

www.ebay.com

Vatandan Western Digital 2.5 inç 7200rpm 750GB aldım.yağ gibi akıyor yeminlen.iyiki seagate veya samsung almamışım diyorum.piyasada bir toshiba birde bu çok iyi.

seneyi tamamla hele. öyle 4-5 ayda miami'ye alışamaz insan.

arkadaş ortamına alıştın mı peki? bana alışamamışsın gibi geliyor. ben de sakarya'dayım durum aynı. sürekli istanbul'a gidiyorum. seni oraya bağlayacak bişeylerin olması lazım, orayı sevmen için bir neden. ben şimdi lisedeki arkadaşlarım olsa her yere alışabilirim gibi geliyor çünkü.

6 senedir Ankara'dayım.
Alışamadım.

Ankara'ya, ben de bahsettiğiniz civarda yaşarken geldim.
Ankara'ya alışılmaz, Ankara kanıksanır diyorum ve burayı dağıtıyorum.

@peh peh peh peh şöyle ki hazırlıktayım şuan sınıftakiler benden 2 yaş küçük ben biraz geç girdim. bu yüzden çoğuyla havadan sudan muhabbet ediyoruz okul dışında görüşme imkanı zor mesafeler uzak zaten istemem görüşmeyi. oturduğum yer itibariyle durum sıfır hep evdeyim. yurtta kalıp ankarada hacettepede okuyan arkadaşlar var onlarla da 4 aydır 1-2 defa görüşebildim.

@sanal hayvan dediğiniz gibi insan her şeye alışıyor severek sevmeyerek belki he deyip geçersem olur ama bu şehir benim enerjimi de tüketecekmiş gibime geliyor sanki bu şehirde kalırsam istemeden memurlar kervanına katılacakmışım gibi hissediyorum.

Okula git-gel 4 otobüs değiştiriyorum. Kafadan 2 saatim yolculukla geçiyor. Alışıyor insan,merak etme,bende alıştım.

meraktan soruyorum hangi okuldasın?

sevmemiş olabilirsin ama çok daha kötü yerler var inan. bence iyi yanlarına bakman lazım.

sanal hayvan+1 ankara kanıksanır, artık batmaz, rahatsız etmez olur. zaten alışma neden alışasın... bahçeliye filan taşınsan daha mutlu olursun.

Ben de 6 senede alisamamistim, yine ogrenciyken bahcelide kaliyordum iyiydi de sonra mezun olunca bir sene is dolayisiyla batikentte kalmak zorunda kaldim, kabuslardan kabus begendim, iyice hayata küsmüstüm.

De yapcak bisi yok, var mi? Ben master deyu istanbul'a tasindim en son.

Insan nelere alisiyor diye diye seneler gecirdim i ih olmadi. Tabi bu kisisel bir sey, cok seveni de bol.

Ha bir de ankara universitesi mezunuyum, ne farki var ( gazi disinda bence hepsi iyi, alinmasin gazili arkadaslar ama cok fenafillahti orasi gozlemlesigim kadariyla).

Alisamayacaginiza kanaat getirirseniz bir b planiniz var mi? Yoksa evet alisirsin hayir alisamazsin cevaplarini alip ha oldu o zaman mi diyeceksiniz yahut alisilir diye avutalim mi istiyorsunuz?

Hayir ankara uni. De daha farkli olmazdi. Su an neyse o olurdu. En kotu bitirin donun, yasarken de zevk almaya calisin, malum.

Bir de henuz okudum cevaplari mackinawinkinin altina imzami atarim.

Mizlamaktan vazgecip ( maruz gorun deyisimi) durumla nasil basa cikabileceginize odaklanirsaniz hayriniza olur. Ben mizladim senelerce bir halta yaramadi.

Arkadas cevresi, bireysel hobilerle ( oyun oynamak vs. ben hep oyle yapmistim) bir nebze daha cekilir olur.

Yok hic cekemem diyorsaniz yol yakinken donun.

Mazur da gorebilirsiniz, typo icin ozurler.

ayrıca eğer beytepeliysen(anlamadım yazdıklarını fakat böyle bir çıkarımda bulundum) sana şu kadarını söyleyeyim, ben hacettepeyi 2 kere bıraktım, bi 2 şansım daha olsa 2 kere daha bırakırım hayatım boyunca gereğinden fazla iğrenç leş ortam gördüm, tiksindiğim insanlarla muhattap kalmak zorunda kaldım, yenidoğanda bile yatıp kalkmışlığım var benim fakat ben o beytepede dönen midesizlikleri kendime, insanlığıma yediremedim amına koyayım, yenidoğandaki torbacının haysiyetinin 4de 1ine sahip olmayan, öğrencisini çatır çatır siken/kendini hocasına çatır çatır siktiren insanların gözüne bakmayı kendime yediremedim, bunu hazmedemedim.

facebook sayfasında 'çocuklarımızı size emanet ediyoruz iyi ki varsınız hocam' yazan adamın, daha 15 dakika önce ne bok yediğini bilip de o adamı dilim dilim doğrayamadığım için, ayağımı ağzına sokamadığım için kendimi bile suçladım.

diğer cevabımda yazarken gözümün önüne geldi, kafayı yastığa koydum uyudum, 5 dakika önce dişlerimi sıkarak uyandım

doğuda komando olarak 15 ay askerlik yaparım, ben o beytepeye bir daha adımımı atmam.

ultrabook ne abi. tablet varken com sacma. alacaksan ya tas gibi sert ve saglam bir laptop al yada ipad. hatta en optimum cozum. ayni fiyata 2.el ipad 2 ve 2. el i5li bi laptop al

tablet var da word vs. tam bir işkence. hafif, taşıyabileceğim bir şeyler lazım.

macbook air al bu fiyata. işlemciyi 1.7, rami de 8 yaptığında bile bu fiyattan daha ucuza çok daha kaliteli ve yıllarca kullanabileceğin bi alet almış olursun.

çok pahalı bu
samsung'un uygun fiyata ultrabookları vardı bir araştırın derim

i7 işlemci - gereksiz fazla
13 inch panelde o çözünürlüğü hangi gözle ayırt edicez.

fiyatı çok be abi.

oha 4 bin tl. ultrabook mükemmel bi şey, ultrabook alcağına laptop ya da tablet al demek çok talihsiz bi yorum olmuş. ama bu gösterdiğin alet korkunç pahalı. bu paraya kıyacaksan macbook air al bence de. ben samsung ultrabook'umu 1650'ye aldım, acayip memnunum. saydığın özelliklere sahip. samsung modellerini bir karıştır bence.

Mac al

nail bence yeterli olur ama garanti olsun diye dont stick it falan diye eklerseniz olayı netleştirebilirsiniz bence.

"clip" kullansam anlamsız mı olur?

clip de olabilir sizin bileceğiniz bir şey, isterseniz hem nail yazın hem clip uzun uzun açıklayın garantici olmak için. size kalmış.

valla az önce benim de aklımdan aynı şey geçti. nail/clip diyip geçmeli. teşekkürler

nail/clip değil de ikisini ayrı ayrı söyleyin önce nail deyin misal sonra clip.

nail/clip'i tırnak makası sanabilir...

tırnak ''pawl'' olarak kullanabilinir. büyük ihtimal kumandayı yapıştırıcıyla bitleştiriyorlar ve siz tırnaklı sistemle kumanda yüzeylerini tutturmalarını istiyorsunuz. bu nedenle;

don't glue , please mount the remote controls with pawls.

saç bandıyla idare etmeni öneririm. topladığın zaman ucu ucuna yettiği durumlarda, sürekli tokayı geri sıkman gerekiyor. uygun uzunluğa gelene kadar seni rahatsız etmemesi için saç bandıyla idare et.

resim.donanimhaber.com

kafanın arkası düz eğilse topla. öbür türlü çaydanlık gibi olursun

böyle www.mens-hairstyle.com veya (ucu daha uzun kalıyorsa) saçı içeride bırakarak böyle swoonworthy.net toplanırsa güzel oluyor bence.

aynı resimdeki gibi toplardım ben de o uzunluktayken. illaki tokaya yetişmeyen kısımlar oluyordu. onları da kulak arkası yapardım.

böyle toplayınca götüm gibi mi olacağım acaba diye düşünme bence. topla gitsin. bu uzunlukta zaten ense hizasında toplamak mümkündeğil. böyle yukardan toplayacaksın.

ayrıca saçın dümdüzmüş. kolayca toplayabilirsin. kaymayan sağlam bi tokayla da tuttur.

köye uzun saç ve küpeyle gelme diyen dede

saç bandı kullanıyordum ama bıktım artık. bahsettiğim bant taç gibi değil baya saçı örtüyor o da pek güzel bir şey değil yani saçı yağlandırıyor falan.

taç taktım hiç yakışmadı.

kafam iyi ya zamanında kazırdım o yüzden sürekli

o ucu içerde bırakmayı yapamadım valla internetten araştırıp bir de onu deniycem, beceremedim çünkü o resimlerdeki gibi.

öyle yapıcam artık ya nereye kadar bu işkenceyi çekicem toplar rahat ederim.

dedemin de saçı uzundu.

dünyanın en itici şeyi bence bir erkeğin saç toplaması.
hani saçlar uzun olsun, tamam ama öyle abartılı uzunluk değil, enseye kadar filan anca bence iyi. şartları zorlarsak o da.

bir de, dümdüz saçları uzatmak pek iyi olmuyor. bir arkadaşım vardı üniversitede, dümdüzdü saçları aynı bu fotoğraftaki kadar da uzun. topluyordu. korkunç görünüyordu. kestirdi de koca bir arkadaş grubu olarak rahatladık.

bant kullanma arkadaş ne olursun..
spf.fotolog.com
t2.gstatic.com

moruk topla ya, millet ne diyecek?

ben, saçım çok dalgalı olduğu için toka tuttuğu günden beri sürekli topluyorum; kimse de demedi aga bu ne diye.

kısayken tokanın yetmediği kısımları kulak arkası yap. yakında oralar da uzar zaten.

@federer düzeltiyorum
dünyanın en itici iki şeyi uzun saçlı erkek ve kısa saçlı kız.
ya olduğunuz gibi görünün ya göründüğünüz gibi olun lan totoşlar!
cevap: saçı kessen en güzeli olur.

kanka ben aynı durumda olduğum zamanlarda topluyordum. saç tepesinin oradan topla. eşitliyebiliyorsun. diğer insanların ne düşündüğünü siktir et. senin hoşuna gidiyorsa yap.


şu "uzun saçlı erkekler rererö" diyen, diyebilen -evet, utanmadan- tiplere de inanılmaz gülüyorum. bitmek bilmediniz arkadaş.

Age Of Conquerors yani 2.
Saracenleri al fillerle dal :)

age of empires 2 the conquerors. gameranger'da bütün aoe2 serisini oynayabilirsin.

saracende fil ne arar la? farsları al. persians. karşı da çevirsin fillerini hemen.

conquerors aç, iki bira al içiyorsan eğer.

the conquerors yükle. Voobly'den üyelik al lobbylere gir. 2 oyun at zaten hemen vazgeçersin oynamaktan. Drush yiyince aklın başına gelir. single oynayacaksan Teutons ırkını al saracensin develeri indir.

karşına fil ordusu gelirse korkma; bas pikeman'leri, harca hepsini.

2 the conquerors dal gerisini dinleme. age of empires denince akla the conquerors gelir.

online olayına kasma bence fazla. single yürü. iki senaryo oluyor çünkü online'da.

1- 7. dakikada adam milita yolluyor köyüne. sen onlarla uğraşıp gelişemiyorsun adam hep milita yolluyor hem gelişiyor. oyun bitti.

2- "ehe amına koduğum 25. dakika oldu hala feudal yok." diye kıs kıs gülüp çiftçilik oynuyorsun, adam 26. dakikada feudal 28. dakikada castle basıyor (aradaki süre feudal'ın yüklenme süresi. direk basıyor) 3,5-4 dakika sonra da 2 bölük orduyla geliyor.

4. dakikada town center yanına kule diken ya da 17. dakikada senin tarlaların karşısına şato diken pezevenkler de var. adam asker basmadan oyun alıyor. ibneliği bol bi oyun ecof.

bir ara hep beraber atsak ya

Steam'den oynayan varsa ulaşsın bana rush olayına tamamen karşıyım.

voobly candır, oynamak istersen new player lobbyden başla. ama steamden indiriyosan oynayamazsın :/

bence htc'ye bakmalısın öncelikle. aklımda model yok ama telefon alırken baya araştırmıştım güzel modelleri vardı senin istediğin özelliklere tam uyan.

Kullanmadım ama kullanan herkes S3 mini ve S4 mini'den uzak durulması gerektiğini söylüyor. Aşağı yukarı bu fiyatlarda HTC Desire 500, Xperia SP, LG Optimus L9, Lumia 720(şarj süresi çok iyi) ve Xperia L telefonlarını inceleyebilirsin. Bir de General Mobile Discovery var fiyat/performans ürünü deniyor ama kullanıp çok mutlu olan kadar çok kronik sorunları olduğunu söyleyen de var.

@malibug Xperia L'de karar kıldım gibi.

Lumia 720 oneririm, 3 gun sarji gidiyor, her turlu uygulamayi da kullanabilirsiniz ve de o dediginiz aralikta fiyatlar.

pilavi cig midyenin icine koyup koca koca tencerelerde pisiriyorlar. midye hayvani pisince cekme yapiyor, siki kapanmis illuzyonu oluyor.

denizden çıktıktan sonra pilav yapılarak kabuk içinde konup piişiriliyor. o pişirilme sırasında kabuklar birbirine yapışıyormuş ısının etkisi ile.

midyeleri haşlıyorlar önce kabuklarının açılması için, sonra iç pilav yapıp doldurup tekrar pişiriyorlar. o esnada tekrar kapanıyor.

ne güzel şeymiş bana hep nasıl "piştiğini görsen asla yemezsin" diyorlardı, bu yüzden merak etmek istememiştim. niye bu kadar kötülüyorlar anlamıyorum. tadı çok güzel halbuki. ağzımın suları aktı ya.

bizim arkadaş çekti.güzel bi çalışma

www.youtube.com

çıktığı yer görülse tabi yenmez. ben çanakkale'de çok yedim yapılışını da gördüm. afedersin bok gibi kokuyor ortam ve tabii ki pis de. çingeneler yapıyor zaten temizlik beklememek lazım. hepsini geçtim ne kadar temiz yapılırsa yapılsın midye denen şeyin içindeki biriken metalleri bir bilseniz...

enee ben tam tersi bilirdim mesela üzüm çekirdeği çok faydalı derler ama bilimsel olarak kaynağım yok tabii.

benim doktor arkadaşım elmayı bile çekirdekli yiyo,
sadece sapı kalıyo elinde.

zararlı olsa yemezdi sanırım sadece şeyi duymuştum taze çekirdeklerde aflatoksin içeriği fazla olma ihtimali varmış.

ama taze fındık ve taze bademde bile nispeten yüksekmiş sağlıklı insanda sorun olmaz bence.

edit şimdi baktım sadece kuruyemişte varmış bu olay meyve çekirdeği kurutulmuş değilse yokmuş.

basur olanlar zeytin çekirdeği yutar genelde. güney illerimizde sık sık yaparlar acı çok yendiğinden. zeytini ele listeden.

limon çekirdeği de apandisit yapma ihtimali olduğundan yutulmaz ama çiğneyerek yenilebilir.

elma armut kabak bunları yiyebilirsin.

nar mesela çekirdekleri çok faydalı yumul.

belki zararlı olan şey çok aşırı yenmesi olabilir çekirdeklerin. azı karar çoğu zarar demiş hülya avşar.

Vermez. Ama elma, ayva, kayısı vs gibi meyvelerin çekirdiklerinde potasyum siyanür bulunur. Potasyum siyanür de bildiğiniz gibi öncelikli intihar yöntemlerinden biridir zehirle kendini öldürenler için.

Fakat bunun için bir fincan çekirdek ezilip ya da ne yapılıyorsa ondan yapılıp yenmesi gerekir. O da zaten mümkün değil, ayrıca midede sindirilebildiklerini sanmıyorum yapılarından ötürü.

Limonun falan bir numarası yok yutsan da.

limon çekirdeği apandistten dolayı zararlı. gerisi hakkında kötü bişey duymadım

Acı yani siyanür miktarı yüksek olan kayısı zerdali v.s. çekirdeği yiyip ölen bissürü çocuk var. Çocuklara tıkkat!!!

Niye acı? Yeme diye!

şeftalinin çekirdeği zehirli diye duymuştum.

elma çekirdeğindeki madde de zehir etkisi yapıyor. amigdalin maddesi var içinde. çekirdeğin dış katmanı bunun dışarı çıkmasını önlüyor tabii ama çiğnersek etkiye maruz kalıyoruz. çok düşük miktarda olduğu için zehirlenmiyoruz tabii ama fazla miktarda olursa zehirlenebiliriz.

(bkz: amigdalin)

ihtiyaçlarını karşıla.

aklına yaptığında veya aldığında çok mutlu olacağın bir şey gelene kadar tut elinde. elbet gelir bir şey ve onu yaptığında da mutlu olursun. mutlu olmak en güzeli.

evine azıcık dekoratif şeyler al.

böyle bir şey sorduğuna göre bir şeye ihtiyacın yok şu an. e 1500 tl ile eli yüzü düzgün yatırım da yapılmaz. at kenara dursun, lazım olur elbet.

güzel bir altın kolye ya da yüzük falan alabilirsin.

bu soruyu soruyorsan bence at kenarda dursun. daha yapmak istediğin bir şey yok demek ki, bekle derim. güle güle harca.

eğer evinde çamaşır ve bulaşık makinesi,buzdolabı, fırın mevcut ve çalışır durumdaysa, oturduğun koltuk ve yattığın yatak rahat yeterince rahatsa, evde gözüne batan 'şunu atayım da yerine yenisini alayım' dediğin, gözüne takılan bir şey yoksa, hiç öyle eşyaya filan harcama.

koy bankaya, dursun o para bi kenarda unut o parayı.

şimdi gitsen atıyorum o parayla avize alsan, mutlaka bir gün 'lan 1.500 lirayı tak diye nerden bulucam da masaya vurucam şimdi' diye düşüneceğin günler olacak, o avizeye boş gözlerle bakarak.

200 daha koy 1 tane bitcoin al. sonra o parayı 6-7 ay unut. 2 gunde 300 tl arttı. bugun 100ü geri düştü. eger hayaller dogru ise. 7-8 aya belkıde 5000 doları görür.

biraz daha biriktir yazin interrail yap, veya bir yere tatile git.

ortalama bir semtten güzel bir daire alarak kiraya verebilirsin.

Üstüne 250 bin lira daha koy porsche panamera al.

sponsor ol. internet sitelerine mesela. eğer daha çok paran varsa yatırım yap. hiç bilemedin, sosyal sorumluluk projelerine de olur.

not: ciddiyim.

Hobin varsa biraz onun icin kullan yaptigin bi is falan varsa isini rahatlatcak bi sey almak icin kullan ve her zaman en iyi seceneklerden biri git disarda soguk havada 15-16larinda coplerden kagit toplayip para kazanmaya calisan cocuklara yardim et yemege gotur.

hayır işlerine harcamak istersen yardımcı olabilirim.

kickstarter'a gir, seni heyecanlandıran projelere bağışla. 3-5$ bağışlarsan eline bişi geçmez tabi ama, 20-50$'a falan ürünün prototipini yolluyorlar mesela. onlara koşturabilirsin.

enpara.com

the fountain

12 monkeys
usual suspects

naked
crna macka, beli macor
Ensayo de un crimen
dark city
le roi et l'oiseau
il conformista
after hours
dersu uzala
soy cuba
days of heaven
they live
nema-ye nazdik
fitzcarraldo
la dolce vita
who's afraid of virginia woolf?
Pisma myortvogo cheloveka
letyat zhuravli
Sommarnattens leende
ran
suna no onna
Mia aioniotita kai mia mera

Bunlar en sevdiğim filmler değiller ama keşke izlememiş olsaydım ve şimdi ilk kez izleyebilecektim dediğim türde filmler.

@whoosie 12 monekys görünce valla kızdım kendime halbuki ilk aklıma gelmesi gereken filmlerden biri.

the matrix ve mr nobody'yi de eklemek isterim.

Tarantino filmleri

(bkz: The Prestige)

(bkz: The Others )

(bkz: The Fall )

otostopçu mu neydi adı...

son 1.5 senede izlediğim filmlerin listesi tuttum. hepsinin kenarında verdiğim notlar var.

Shutter Island - 9,0 -
Schindler's list - 8,5 -
Troy - 8,5 -
The prestige - 8.0 -
Yüzüklerin efendisi 2 - 8.0 -
Bisiklet hırsızları - 8,0 -
The Damned United - 7.5 -
Being john malkovich - 7,5 -
American history x - 7,5 -
Enemy at the gates - 7.5- savaş
Batman - 7.5 -
Requiem for a dream - 7,5 -
Million Dollar Baby - 7,5 -
The Great Escape - 7.5 -
The Dirty Dozen - 7.5 -
The Bridge On The River Kwai - 7,5 -
Good Will Hunting - 7.5 -
No Mans Land - 7.0 -
Birdman of Alcatraz - 7.0 -
Soysuzlar çetesi - 7.0 -
Matrix - 7. 0-
Matrix 2 - 7.0 -
Se7en - 7.0 -
Inception - 7,0 -
Dağ - 7.0 -
Star Wars Serisi - 7.0 -
Ted - 7 ,0 -
Disconected - 7.0 -
The Fall - 7.0 -
12 angyr man - 7.0 -
Cool hand luke - 7.0 -
İyi kötü çirkin - 7.0 -
50/50 - 7.0 -
Papillon - 7,0 -
No Country for Old Men - 7.0 -
Kanlı elmas - 7.0 -
Benjamin button - 7.0 -
11'e 10 kala - 7.0 -
Pandora'nin kutusu - 7.0 -
Stalag 17 - 7,0 -
Yüzüklerin efendisi 3 - 6.5 -
Yüzüklerin efendisi - 6.5 -
United - 6.5 -
The King's Speech - 6.5 -
Uyanışlar - 6,5 -
life of pi - 6,5 -
valkyr -6,5 -
l.a. Confidential - 6,5 -
Kill bill 2 - 6,5 -
The Departed - 6.5 -
Hugo - 6.5 -
Legends of the fall - 6,5 - savaş -
Dedemin insanları - 6.5 -
Saklı Hayatlar - 6.5 -
Uzun Hikaye - 6.5 -
The Thin Red line - 6,5 -
Once Upon a Time in America - 6,5 -
The Artist - 6.5 -
Taken - 6.5 -
İnterstate 60 - 6,5 -
C.r.a.z.y - 6.5 -
American Beauty - 6.5 -
Trainspotting - 6.5 -
Godfather 2 - 6,5 -
Godfather - 6.0 -
Godfather 3 - 6.0 -
Matrix 3 - 6.0 -
The Hobbit - 6.0 -
Taxi Driver - 6.0 -
Goodbye Lenin - 6.0 -
12 Years Slave - 6.0 -
Django unchained - 6.0 -
Life in a Day - 6.0 -
Çakal - 6.0 -
Starbuck - 6.0 -
Baska dilde ask - 6,5 -
Escape from Alcatraz - 6.0 -
Tucker and Dale vs Evil - 6,0 -
Gölge oyunu - 6.0 -
Big fish - 6.0 -
Entelköy efeköy'e karşı - 6.0 -
Kingdom of heaven - 6.0 -
The Shining - 6,0 -
The big lebowski - 6.0 -
Valkyrie - 6,0 -
Yaşamın kıyısında - 6,0 -
Çoğunluk - 6.0 -
The bucket list - 6.0 -
Behzat ç - 6.0 -
Sin City - 6. 0-
The hurt locker - 6.0 -
Felon - 6.0 -
Raging Bull - 6.0 -
Matchstick Men - 6,0 -
My Way - 6,0 -
El laberinto del fauno - 6.0 -
Yeraltı - 6.0 -
Süt -6,0 -
Bal - 6,0 -
Yumurta - 6,0 -
Yedi kocalı hürmüz - 6.0 -
Güneşin Oğlu - 6.0 -
Yazgi - 6,0 -
District 9 - 5.5 -
Celda 211 - 5.5 -
Taxi Driver - 5.5 -
Hot Fuzz - 5.5 -
Green street holigans - 5.5 -
Fargo - 5.5 -
Düğün Dernek - 5.5 -
Sağ salim - 5,5 -
İklimler - 5,5 -
Wild hogs - 5.5 -
The last castle - 5.5 -
Buried - 5.5 -
500 days of summer - 5.5 -
Das boot - 5.5 -
İncir Reçeli - 5.5 -
Mayis sikintisi - 5.5 -
Üçüncü sayfa - 5.5 -
Being there - 5.5 -
ilk ask - 5.5 -
Kader - 5.5 -
Öldür beni - 5,5 -
Funny Games - 5.5 -
Little Miss Sunshine - 5,5-
Perfume the story of a murderer - 5.5 -
A Clockwork Orange - 5.5 -
Memento - 5,5 -
Snatch - 5,5 -
Paths of Glory - 5.5 -
4 lions - 5.5 -
The grey - 5.5 -
The Wrestler - 5.5 -
Stranger Than Fiction -5,5 -
Das Leben der Anderen - 5.5 -
La haine - 5.0 -
Lock, Stock and Two Smoking Barrels - 5.0 -
A beautiful mind - 5,0-
Der Untergang - 5,0 -
Black Swan - 5.0 -
Persona - 5.0 -
to kill a mockingbird - 5.0 -
Kara kentin çocuklari - 5,0 -
Mr. nobody - 5.0 -
Kutsal damacana - 5,0 -
son ders - 5.0 -
İklimler - 5.0 -
Warrior - 5,0 -
İnto the wild - 5.0 -
Tanrı kent - 5,0 -
Bu toprağın çocukları - 5.0 -
Kavşak - 4.5 -
Duvara karşı - 4.0 -
Saç - 4.0 -
Romantik - 3.0 -
Adı ask bu eziyetin - 3,0 -
Sümela'nın şifresi - 2.5 -

(bkz: gündüz vassaf)
www.radikal.com.tr

sevgilimle benim de emin olduğumuz tek şey çocuk çok büyük yük. hele günümüzde parasını çalışarak kazanan bir insansan.

ilk zamanları çok sevimli tatlı, sonra süper yaramaz bir şey oluyorlar, ilkokula gidince duruluyorlar evde biraz, o zamanları da az yorucu değil tabii, sonra bir ergenlik ki sorma gitsin hele lise yılları falan kazandığın paranın yarısı ona bile gidebilir tabii kazandığın paraya göre de değişir.

gereksiz yani bütün gelirle hayatı yaşamak bana çok daha cazip geliyor.

hayir, bu kararinizda yalniz da degilsiniz:

www.huffingtonpost.com

sizin gibi güzel insanlar çocuk sahibi olmuyor.

elalemin götünün kılı, götündeki kıl sayısı kadar çocuk yapıyor.

adam boşuna 2023'ü hedef göstermiyor. o tarihte siz hala ikiyken, adamın göt kılları orman oluyor.

hayattaki amaç sevdiğin insanla mutlu olmak olmalıdır bence. çocuk şart dğeil, neden şart olsun. bibribirinze, hayatlarınıza, yapmak istediklerinize daha rahat vakit harcarsınız işte. zaten sevgiline olan anlayışlı yaklaşımına bakılırsa siz beraber mutlu olursunuz gibi geldi bana.

sistem enkazı, kendi kendine çok ağır çıkarımlar yapmışsın. yalnız kalmak sadece yaşlılara mahsus bir şey değildir. ayrıca yaşlansam ve çocuğum olsa onun bana bakmasını istemem. ne kadar gelişigüzel tespitler yapmışsın.

bana göre değil, başkasına göre öyle. sizin ne düşündüğünüz önemli.

millet sorabilir kaç yıllık evliler çocukları yok bla bla.
siz çocuk istiyorsanız da başta şimdi kısır olduğunu öğrenince vazgeçiyorsanız ileride belki bu durum kafanızı kurcalayabilir, sizi üzebilir.
dramatikleştirirseniz ortak bir varlığınız olmaz, sizden dünyaya kalacak bir miras olmaz, aşkınızın meyvesi olmaz vs.

bana kalırsa çocuk zorunlu değil tabi.

Kesinlikle zaruret değildir. Geçti artık "dünyaya bir iz bırakayım, soyum sopum devam etsin" dönemleri. Bence kesinlikle doğru düşünüyorsunuz.

ikinizin düşünüp karar vereceği bir şey sonuçta. bir de çocuk sahibi olmak için başka yöntemler de var. illa hormon tedavileriyle olmasına gerek yok. bu yöntemleri de konuşabilirsiniz.

edit: ikiniz de istemiyorsunuz demişsiniz. hormon tedavisi neden oluyor o zaman? başka durumlar da mı var?

ermanen, bizim için tek yol tüp bebek veya evlat edinmek. tüp bebeğin olmama ihtimali de çok yüksek. evlat edinmeye pek sıcak bakmıyoruz çocuğun karşılaşabileceği sorunlar yüzünden. böyle yani durum.

Çocuk sahibi olmak isteyenlere saygı duyuyorum elbette ama ben de gereksiz görüyorum. Ben de 26 yaşındayım. 9 aylık bir yeğenim var onun dışında çocuklara son derece ilgisizim, bir çocuğu dünyaya getirip iyi bir insan olmasını amaçlayıp büyütmeye, ona güzel şartlar sağlamaya çalışacağım peki sonra? Sonrasının cevabını bulamadıkça da çocuk yapmanın anlamsız olduğuna inanmaya devam edeceğim. İstemek de istememek de kendi içinde bencillik barındıran şeyler ama sanırım anne olmadan daha mutlu bir insan olabilirim.

yapma volkan, beni annem 30 yaşında doğurmuş hiçbir şekilde anneanne falan olmadı, şaka mısın?

Katılmadığım nokta şu; elbette ki ikiniz bir ömür boyu mutlu olabilirsiniz, bunun için bir arada olmanız yeterli. ama freebird'un paylastigi yazida da olduğu gibi çocuk istemenin sebepleri hoşuma gitmeyen. Çok çok bencilce geliyor eksiklik hissetmemek, yalniz kalmamak için bir nevi insanin kendini tatmin etmesi için su dünyaya bir çocuk getirmek.. Tepkim buna ve hak verirsiniz saniyorum bu şekilde aciklayinca.

Onun dişinda elbette bir zaruret değildir..

zaruret değildir. ama çocuklar da yatırım aracı vs. değildir.

bence değil. yalnız olmayalım diye çocuk yapıyor herkes. hatta yüzlerce kez duymuşuzdur, "keşke bir çocuk daha olsaydı büyüdü bunlar." diye.

benim şahsi fikrim, kız çocukları çok tatlı laaaağn ! böyle gelcek minicik elini babasının göğsüne koyup yatcak "bapa bapa!" diye bağıra bağıra koşcak bana falan. parçalarım olum ben onu. affetmem. erkek çocuklarının amına koyim. kendimden biliyorum çok boktan oluyorlar.

şükür ki hiçbir zaman çocuğu yatırım aracı olarak görmedim. hayattaki boşluğu tamamlayıcı olarak gördüm sadece. bencilce çocuk sahibi olmak istemem. yalnızlıktan kastım ele ayağa düşme korkusu değil sadece maneviyat eksikliği. sadece bu.

freebird'un paylastigi yazi hayati iyi anlayan bir perspektiften yazilmis.

cocuk sahibi olmamak/olamamak da senin kisisel bir sorunun. bunu yasayacaksin, sonra asmanin bir yontemini bulup geride birakacaksin. cocuk sahibi olmak senin icin neyi ifade ediyor?

cocuk sahibi olmak cok mantiklidir, insan(hayvan) olmanin getirdigi ilk iki durtuden biridir iste. hayatta kal ve cogal..

bu adama da yeterince asiksan ve seviyorsan, onun icin irrasyonel olmayi goze aliyorsan baska kimselerin fikrine ihtiyacin yok.

insan her zaman yapmadiklarindan pisman olur, fakat bence dogrusu secimine guvenmek, arkaya donup bakmamaktir. bunu su yuzden soyluyorum; gecmis icin yapabilecegin bir sey yok bu bir tarafa, secimlerinin de biri otekinden daha "iyi" degil. gorece bir durum yani. kendine guvendigin surece verdigin kararlar sende pismanlik uyandirmayacak.

''Çocuk sahibi olmak zaruret midir?''

Yani öyle bi soru ki. Bana göre hayatın başka bir işlevi yok. Bak bi etrafına... Yegane süregelen şey doğum-ölüm döngüsü. Arada kaç kere üzüldüğün, kaç kişiyle çıktığın, okulun bilmemneyin ne kadar önemsiz... Ben sevdiğin insanı bu yüzden bırak vs demiyorum, bırakmayacaksın da büyük ihtimalle ama ilerde düşüncelerin değişecek.

Ben 27 yaşındayım çoğu arkadaşım bebek severken ben gözlerim dolu dolu izliyorum. Bu içgüdüsel bir şey. Seks gibi, açlık gibi. Engellenemez bir şey. Muhtemelen erkekler böyle hissetmiyordur. Ben sana samimiyetimle yazıyorum bunları. İlerde o, bu eksikliğinden dolayı hep bir eziklik yaşayacak. Yürütmesi zaten zor olan evlilik iyice çıkmaza girecek. Sadece onun sorunu değil senin de sorunun olmuş olacak. Ve hep içini rahatlatacak şeyler duymak isteyeceksin. Hep teselli arayacaksın. Tıpkı bu soruyu sorduğun gibi.

çocuk sahibi olmak gençken bir zaruret değildir ama sonradan olmaya başlayabilir. fakat bu kişiye göre de değişir. çocuk sahibi olan insanlarda gördüğüm şey artık yaşam amaçlarının çocukları olması. her şeyi onlar için yapıyorlar sanki onlar için yaşıyorlar. çocukları,bebekleri söz konusuysa bitmek bilmeyen bir enerjiyle hareket ediyorlar. siz eğer bunun yerini ömrünüz boyu dolduracak yaşam amacını ve enerjisini başka türlü de bulabileceğinize inanıyorsanız elbette zaruret değildir.
ama şunu da göz önünde bulundurmak gerekiyor. yaş aldıkça özellikle kadın olarak daha duygusal düşünecek ve hareket edeceksiniz. o zaman da şansımız varken keşke deneseydik diyebilirsiniz.

yalnız olmaktan korkmamalısın çünkü çocuk senin yalnız olmayacağının garantisi değil. çocuğun sen yaşlandığında yanında olacağının garantisi yok. senin yaşlanacağının bile garantisi yok. şu an yanındaki insanla mutluysan, şu an onunla mutlu ol.

hayatınızı yaşayın boşverin çocuğu falan ya. çocuk kadar gereksiz bir şey mi var şu dünyada? boşa yük, dert, sıkıntı, masraf başka bir şey değil.

comptrol'un paylaştığı yazının yorum yapanları beni hayrete düşürdü.kimisi dünyanın nüfusu çok fazla olduğu için kimisi ekosisteme daha fazla zarar vermemek için çocuk yapmıycaz/yapmıyoruz yazmışlar.
bunlar hangi dünyada yaşıyor??? etraflarında hiç mi kötü insan yok da insan bu kadar da iyi niyetli olabiliyor???(saf demedim) gerçi yanlış söylemiyorlar ama bu dünyada yaşıyor olduklarına üzüldüm:((

o yorumları ben de okudum. değişik bakış açıları var. bence herkes gidip okusun.

bence gereklilik değil. hele ki o çocuğa çok iyi bir hayat sağlayamayacaksan.

Ne guzel dusunuyorsunuz, sirf cocuk sahibi olacaksiniz diye esinizin hormonlarla falan ugrasmasini istemiyorsunuz cogunluk gibi... tebrik ederim sizi oncelikle...

Bence de zaruret degil, kedi alin hatta iki kedi alin kopek alin. Onlar da evlat emin olun. Ya da iki kisi gul gibi yasayip gidersiniz ne olacak...

yaklaşık 7 yıllık evliyim.

çocuk sahibi olmak zorunda değiliz. hiçbir şey için büyük konuşmamalı ama eşim de ben de çocuk sahibi olmayı düşünmüyoruz. hele ki bomboş evde ne yapacaksın falan diyenler olmuş, eşinle vakit geçirmekten bu kadar sıkılıyorsan hiç evlenmemek daha iyidir kanımca.

döngü, içgüdüsel vb. yaklaşımlarda da gözden kaçan önemli bir ayrıntı var. bireysel tercih. her içgüdüne bu kadar kayıtsız şartsız teslim oluyor musun?

ayrıca doğum-ölüm döngüsü var da, aradaki hayatı nereye koyalım? işte bu kısmı senin ve eşinin tercihidir.

çocuk sahibi olmak isteyen insanlar da, istemeyen insanlar da vardır. önemli tek nokta bu istektir. bu isteğin de kişilere göre değişken bedelleri vardır. bunları tartıp karar vermelisiniz.

uzun oldu da, neticede şunu diyorum çocuk taraftarı olanlar size çocuk olsun diyecekler; çocuk istemeyenler de olmasın diyecekler.

bunları boşverin, çocuk siz istiyor musunuz buna karar verin.

Testosteron ile ilgili bir problem varsa yine de tedavi olmalı. Olay sadece kısırlık değil. Düşük testosteron erkek sağlığını bir çok açıdan etkiler.

verecegin karari duygusal eksende degil mantik ekseninde ver.

gelip burada sana `"tabiki zaruret degil caaaaanim" diyenler evlenir evlenmez cocuk yaparlar. toplumun yuzdesine baktigin zaman egitimli/egitimsiz fark etmez bunu rahatlikla gorebilirsin. o kadar basit geliyor ki insanlara bazi seyler, huzurevini bile gayet guzel bir yermis gibi gosteriyorlar insana.

ustune basarak soyluyorum, yalniz kalmamak ve ilerde sana ses seda olacak, sorunlarina hemhal olacak, ducal oldugun dertlerde sana omuz verecek insan istiyorsan evlat sahibi olacaksin. evlenen insanlara bak. neden evleniyorlar sence? ustelik senin kanini canini tasimadigin bir insanla bir omur gecirmeyi vaad ederek evleniyorsun da cocuk sahibi olmak neden zaruret olmasin ki?

cevremde en az 3 tane ornek var 60 yasina kadar cocuk sahibi olmamis insan. hepsi hayatinda bunun eksikligini hissediyor. oyle piyasada delikanli gibi gezip "yalnizim lan ben, yalnizlik kralliktir" demekle olmuyor. hormonlar degisip metabolizma yavaslamaya basladiginda insan maneviyata daha fazla onem veriyor. hayattan giderken arkanda bir seyler biraktigini gormek istiyor. herkes dunyada sanatsal ya da bilimsel urunler birakarak gidemiyor malesef. kimisi icin en buyuk dayanak "evlat"dir. bunlari bilerek hareket ediniz.

kalbinizden geçen doğrudur. ben asla çocuk istemiyorum. sevmiyorum, tahammül de edemiyorum. sevene eyvallah. benim kararım ve yapmayacağım. erkek arkadaşım da ok bu konuda.

Sevgilimle bir yıllık birlikteliğimiz varken kazara hamile kaldım ve evlendik. Zaten düşünüyorduk evlenmeyi ama o kadar apar topar oldu ki.

Şu an iki çocuğumuz var biri 2006 diğeri 2008 doğumlu. Evliliğin o cicim aylarını yaşayamadık pek, hamilelik, aşermeler, doktor muayenehanelerinde geçti o aylar. Ama yine de pişman değiliz.

Yalnız evet çok büyük emek ve özveri istiyor. Çok yorulduğum, bırakıp kaçmak istediğim anlar oldu. Ama şu an güzel herşey.
Kesinlikle ve kesinlikle yalnız kalmayalım, aman yaşlanınca bize baksın mantığıyla yapmadık çocuklarımızı. Zaruret de değil. Evliliğin amacı çocuk değildir ve olmamalıdır da. Önemli olan sizin ne istediğiniz. Toplumun evli çiftlere biçtiği " evli, mutlu, çocuklu" klişesini gerçekleştirmek zorunda değilsiniz.

Gerçek sevgi ve paylaşımı yakalamak zordur ve mutlu bir evlilik de illaki çocuk sahibi olmaktan geçmez. Karşınızdaki insan sizin için doğruysa önemli olan budur. Gerisi teferruat.

insanoğlu hırslıdır ve duygusaldır.Henüz duygularını bastırıp mantığını konuşturacak kadar gelişmedi.Hayat kısa olsaydı çocuksuz hayat düşünülebilir ama hayat uzun.

herhangi bir engeli olmayan insanların, içinde yaşadığımız şu dünyaya bir çocuk getirmeleri bile çoğu zaman mantıksız-bencilce geliyor bana. çocuğa yapılmış bir haksızlık gibi geliyor. (beklenmeyen planlanmayan gebeliklerde kürtaj olunsun vs demek değil bu dediğim)

keşke evlat edinmeyi bir kez daha gözden geçirseniz.

sunu da dusun: cocuga, cocuk yapmali miyim sence? diye soruyorsun. burdakilerin yas ortalamasi 18-25 agirliginda. bence git bi huzur evine ya da dedelerina, amcalarina sor.

arnold, zaten 17 yasindan beri hormon tedavisi goruyor. testislerindeki yetersizlik yeteri kadar hormon urettiremiyor. 3 ayda bir testosteron ignesi vuruluyor. fakat disaridan testosteron almak sperm uretimini direkt sifirliyor. cocuk sahibi olmak icin baska bir tedavi sekli var. ama onun ise yaramama ihtimali de cok buyuk. biyopsi olmasi lazim.

volkan, farkindasin degil mi o cocuklar buyuyecek? cocuk kedi gibi sevilecek varliklar degil. cocuga o gozle bakacagima hic cocuk yapmam daha iyi. bence sirf sevmek icin cocuk yapan varsa hic yapmasin daha iyi.

ya sonucta oyuncak bebek degil ki bu. hayattaki manevi boslugu doldursun diye yaparim cocuk yapacaksam. sonucta nereden baksan en az 20 yil agir sorumluluk biniyor uzerine. herkesin yapabilecegi bir sey degil ki. kendi annemin uzerimdeki basarisizligini gorunce kendi yapacagim cocugun hayatini sorguluyorum ister istemez. mutsuz bir cocuk yapmak istemez kimse.

çocuk sesinden nefret eden arkadaşlarımın bile çocukları olduğunda "hayatta yaptığım en güzel şey" diyorlar. benim yok o yüzden bilemiyorum. Ama senden yaşça ileri olan insanların kesinlikle fikrini almalısın.

size ters gelebilir. benim fikirlerim...

şimdi bence bi insanın "sadece çocuğunun olmadığı" bi durum yoktur. yani bi insanın çocuğu olmuyorsa başka şeyleri de eksiktir. ruhsal biyolojik evrimsel hormonsal davranışsal. ben eşimi seçerken buna dikkat ederdim kız olsam. erkek olsam da mesela düzenli adet görmeyen bi kadın bile bana üçüncü bir cinsiyet gibi, "kadın değil" gibi gelir... burdan çocuğu olmak, üremek falan bunları övüyorum anlaşılmasın. yapmayanlara saygım var. ama yapamayan bence görünürde ve görünmezde sağlıklı değildir. ha sağlıklı olmayan insanları küçümsüyor muyum? hayır ama eş seçiminde ben buna dikkat ederim. kaza sonucu bir kolunu bacağını kaybetmek dediğim eksikliği oluşturmaz ya da evlendiğim kişi felç geçirirse de bu dediğim olmaz. ama evleneceğim insanın sağlıklı olmasını isterim. yani güzellik makyaj ev araba benim için önemli değil. sağlam genler, sağlam vücut demektir, sağlam bir beyin ise sağlam bir ruh demektir. ssağlıklı her insan çocuk ister o da ayrı bi mevzu... ama "sadece çocuk yapabildiği" için çocuk yapmak, bu işi (çocuk yetiştirmeyi) ciddiye almamak, bu işi planlamamak bana da hayvansal bir davranış kalıbı olarak geliyor. "ula bu iş nasıl planlanır?" diyen hayvan arkadaşım, mesela kadın kişisi, doğum kontrol hapı kullanıyorsa, ilacı bıraktıktan bir iki ay sonra hamile kalsın, o aylarda da yumurtlama döneminde seks yapılmasın ya da geri çekmeyle korunulsun. not: ben prezervatife de çok eşliliğe de karşıyım.

çocuk konusuna dönersek, ben ölümlü bir insanın bu hayatta bir çocuğu, bir ailesi olmadan, yani o ölüp gittikten sonra devam edecek bir yaşam bırakmadığı sürece gerçekten mutlu olabileceğine inanmıyorum. not: alkole uyuşturucuya karşıyım, bunlar sahte mutluluk kaynakları. bunları kullanan biri zaten "gerçekten mutluluk" dediğim şeyi anlayamaz. yani anlık neşelenme gibi değil. doğru olanı yapma duygusu. sürekli bir kendini rahat ve huzurlu hissetme hali. işte kendi yüksek değer yargılarınızı sevgi dolu bir aile içerisinde bir sonraki kuşaklara aktarmak, mutlu ölmenin tek yoludur. çocuklarım bana yaşlanınca bakarlar diye düşünen ya da biraz büyüsünde işlerimde yardımcı olur şeklinde düşünen insanlar gerçek çocuk sevgisini ne yazık ki hiç tatmamış insanlardır.

kendisi başarılı mutlu olan biri için geriye tek bir amaç kalır hayatta, çocuklarının başarılı olduğunu görmek. bu hem çok zor hem de çok kolay bir şeydir. yani çocuğun beynini organlarını siz oluşturmuyorsunuz, bunlar işin mucize kısmı. çoğu şey zaten kendiliğinden oluyor. işin zor olan kısmı, anne baba olarak iradenize hakim olmak. erkek, çocuğu yapacakları zaman 1-2 ay öncesinden sigarayı bırakıp iyi beslenip spor yapacak. kadın da hamiliği boyunca çok dikkat edecek. öyle hemen midem bulanıyor diye bulantı hapını 3er 4er yutmayacak. ay ben doğum sancısı çekemem deyip kendini bayılttıranlar, bel bölgesinden aşağısını uyuşturtanlar da bence yanlış yapıyor. her şey olması gerektiği gibi olacak. kimse sıkıntı çekmeden kucağına verilmiş bir bebeği hayatı pahasına savunmaz. sıkıntısız bi şekilde sahip olunan bebek korkarım ki büyüme döneminde fazla ciddiye alınamıyor. eğitimi önemsenmiyor. kendi halinelie terkediliyor. siz mesela hiç 9 ay boyunca bir şeye uğraştınız mı? diyelimki üniversitede 3. sınıfı final dahil 85 ortalama ile bitirdiniz. sonra size deseler ki, olamdı bir daha yine 3. sınıfı okuyacaksın... ne yaparsınız? ortalığı dağıtmaz mısın dava açmaz mısın? işte bebek ölümleri bundan 10bin kat daha acı bir durumdur, hastalıklar, sakatlar... damak dudak yarıkları.. ameliyatlar enfeksiyonlar, hiperaktif çocuklar, zihinsel engelliler vs vs.. işte sağlıklı bir çocuk mucizedir... ay çok uzadı yazının sonunu bağlayamayacam...

yapabiliyorken yapmazsanız, 55 yaşınıza geldiğinizde pişman olacağınıza yemin ederim.

www.kliksa.com

www.kliksa.com

sanırım bunlar işini görür. eğer worldcard'ın varsa ayrıca 100 puan kazanıyorsun.

LED almaya calis, hem hafif hem de goruntu iyi. Buyuklugu butceye gore ayarlanir iste. hepsi HD zaten artik, Toshiba'lar iyidir.

çok bilgim olan bir konu değil ama akıllı tv olayı fiyatı arttırıyorsa akılsızını al bence. gereksiz bir şey bana göre.

hepsine bakacağım çok teşekkür ederim.
smart olması ya da olmaması neyi değiştiriyor ?

bildiğim kadarıyla tv üzerinden internete falan girebiliyorsun. bana kalırsa günümüzde baya geç kalmış bir teknoloji. her yer laptop, her yer akıllı telefon.

Kabul etme.

prosedür yok. yasal olarak kabul etme gibi bir zorunluluğun hiç yok. delikten bakarsın açmazsın. ararsa evde yokum dersin. yüzsüzlüğe vurursa da istemiyorum kardeşim napcan zorla mı derdini polise anlat o zaman dersin.

uygun olduğun bir zaman dilimi belirtmen gerekli.
senin evi göstermemen ev sahibine maddi zarar olarak geri dönebilir çünkü.

küçülecek kadar çekenine rast gelmedim ama toparlıyor baya.

önce daralır sonra tekrar salar bence.

kot giymeyin. kotiscileri.org

Çekmez..daralmaz... Çünkü kotlar dikildikten sonra yüksek derecede yıkanıyor...dikimi esnasında cekim hesabı yapılıyor ve bu çekimde ilk yıkamada gercekleşiyor...tüketiciye gelen kota bi şey olmaz yani...

Çaykurun organik çaylara harika.

çaykur 42 no'lu tirebolu çayı

edit: Ayrıca harman da tavsiye ederim. Kaçak ya da seylan çayla siyah çay harmanlayabilirsiniz mesela. Ya da bir kutu çaykur tomurcuk ile, eğer hafif earl grey tadı severseniz.

Doğadan - Altın Yaprak içiyorum bu aralar, tavsiye ederim.

42 no'lu tirebolu çayı +1

pahalı bir çaydır ama gerçekten enfestir.

(bkz: twinings)

layalina.

Türkiye'de inanılmaz pahalı ama ahmad tea harika bir çay.

Mısırda 4 liraydı kutusu burada 16.

ahmad tea earl grey ama sanırım. ben pek aromalı çay istemiyorum. en fazla biraz karıştırabilirim ama sadece aromalı çay sevmiyorum.

herkese teşekkürler çaykur 42 no sanırım tam aradığım çay.

direk bitkisini al evde french press te yap. kendince denersin cesitlerini de.

@idexo ne demek istediğinizi anlamadım. bitkisi derken ? işlenmemiş çay mı demek istediniz ?

Çay seven biri olarak rumuzumdan aratirsan demleme tarifimde olacak cepten girdigim için zor isler bulup link vermek;
Çayda favorileri: 1-Çaykur tiryaki, 2-Lipton doğu karadeniz 3-Çaykur rize cay isi tamamen damak tadi ama yukarda yazfiklarim kaliteli caylardir. Profesyonel caycilar belli oranlarda caykur cay filizi ve cay çiçeğini karistirirlar

insanı çıldırtacak kadar sinir edip de bir şey yapamayacağı durumlardan biri sanırım bu da.

yani ayıp da bişey yapmazdım.

bi de doğumgünün yakınlardaysa belki onunla birleştiricektir eheh.

ben olsam kızın pakedini açardım.

ne oldu bizim hediye keranacı ehemeheh diye şaka yollu sor bence.

belki hediye kendisidir, eheheheheheeeee

Ya biraz eski olsam, o samimiyet olsa şaka yollu sorarım da. Daha çok yeni sayılırım. 1 ay bile olmadı işe başlayalı. O yüzden soramam öyle.

edit: dalga geçmeyin ya sinir oldum ben. :))

Ben bir kere hediyelerin verildiği gün gitmemiştim ertesi gün kendi hediyemi verdim ama benimki gelmedi hiç. Umudu kes bence.

Olur mu canım, insan en azından nezaketen mazeretini söyler, alışverişe çıkamadım henüz kusuruma bakma şu gün vereceği hediyeni filan der. Ben olsam mahcup olurum yani. Dur bakalım bir iki gün daha bekle de, şaka yollu sorarsın " 2014" yılı içerisinde gelecek mi bizim hediye heheh" filan diye.

ofisteki diger arkadaslrina o kizin da duyacagi sekilde, " sana ne alindi yilbasi hediyesi? aaa sen kime cikmistin cekiliste? sana alinan hediye cok keyifli secilmis" gibi konulara gir. unuttuysa belki duyup hatirlar. ama cok da abartma doz onemli :)

fazla da bir sey bekleme ama bu yapilan okuzluk. en son kizim sen okuzler burcu musun? de

kız belki bu tarz gerizekalı işlerine inanmayan doğru düzgün bir kızdır

anamız,cefekar analarımız gibi kadın gibi kadındır

ya sözlük yada gugul chrome yavaş.

beta'da bir sorunlar var birkaç gündür. antik'i bilemiycem, kullanmıyorum.

beta yavaş bazen çok kötü.

Tabikide elektrigin icadi.
Ustune tanimam.

Nur icinde yat edisoncum.

donnie darko'da antiseptik deniliyordu
bi de bence kondom

Her şey ateş ve tekerlekle başladı,
Ama elektrik güzel bir buluş katılıyorum.

onların arasından bence alfabe ve kağıt. hemen hemen bütün icatların var olmasını sağlayan şeyler. tabii kendilerinden sonra.

internet

bence islam

mercek/kamera

modern teknolojiden herhangi biri olduğunu düşünmüyorum.. yani daha hiç bir şey yokken bir şeyi var etme hali..

abaküs ve pusula olabilir..

iplik

Insanlar birbirleriyle iletişim kurmayı keşfetmesi

Yok yok vazgectim.
Paranın icadı $)

bulaşık makinesi ve kettle abi.

kettleım var makinem yok, mağdurum ben mağdur.

Transistor. Su anda bilgisayarlarimiz 500 mb falan olurdu herhalde trs. Olmasaydi. Hatta bilgisayarimiz bile olmazdi.

Sonra da c dili diyebilirim. Hala bilgisayarlari analog kullanacaktik yoksa.

aluminyum folyo
bi de ıslak mendil. geçen bir arkadaş grubu tartıştık, bu iki sonuca vardık.

şaka bi yana, icat sayılır ise ateş.
elektrik güzel ama bulunmuş olmasaydı bence dünya daha güzel olurdu.

petrol'un kullanımı da dahil edilebilir bence.

playstation

fotokopi makinası ya da matbaa bence.
bilgi çağı başladı lan avrupada, fransız ihtilali neden oldu sanıyosunuz? bunlar hep matbaa.

Viagra :) Valla ben söylemiyorum doktorlar söylüyor. Ama kaç erkeğin hayatı kurtulmuştur bir düşünün. Artık erkekler yetmişlerinde bile "bunga bunga party" verebiliyor o derece yani!

Pipet.

telefon
televizyon
internet.

dünyayı değiştirdi bunlar.

buna tik atmazsan ağlarım mesela :(

eksiduyu.ru

ciddi bir şekilde cevaplamışsam tiklenmezsem uyuz oluyorum,
Bazılarının tik atıp atmaması pek bağlamıyor orası ayrı.
Bazılarıda işine gelmeyen cevapları tiklemiyor onlarada uyuz oluyorum.

rahatsız edici.

evet oluyorum. inceliksiz insanlar beni üzüyor...

hayır.

üzülmüyorum ama garipsiyorum hatta bazen sorasım geliyor çünkü bir ton insan kafa yorup yardımcı olmaya çalışıyor eleman o tiki atmıyor, hayır duyuru'nun konsepti bu yani birileri bir şey yazar, yardımcı olabiliyorsa o cevap tik atılır bu kadar basit. asıl mesele tik atılmadığında sanki adam açıp bir daha okumamış gibi de hissettiriyor eğer bir şey yazmamışsa.

eksiduyu.ru misal bu da işine gelmeyen cevaba tik atmayan bir genç.

hayır. kedimin suratıma osurması kadar bile rahatsız etmiyor.

çok üzülüyorum yapmayın böyle şeyler.

çok yönlü düşünmek lazım. acaba soru sorulduktan ne kadar süre sonra cevap verilmiş ve siz cevap cevap verdiğiniz esnada soran kişi belki online olmayabilir, belki bir kaç gün sonra görebilir ve tik atabilir. oluyor çünkü bende de bazen böyle şeyler.

diğer taraftan şöyle bir durum daha var, acaba verdiğiniz cevap soran kimseyi tatmin ediyor mu ? bazıları öyle saça sapan cevaplar verebiliyor ki konudan tamamiyle uzak olması bir yana laf olsun çorba dolsun kafasıyla yazılmış olabiliyor.

ben genellikle emek vermiş alaka göstermiş olmasından dolayı ' eğer gerçekten de laf olsun diye yazmamışsa tabii ' tik atmaya özen gösteririm. ama cevabıma tik atılmış atılmamış çok da umursamamak gerekir diye düşünüyorum. bazıları öyle ki, online olmadığım konumdayken göz atarken sorulara benim soruma cevap verildiğini görüyorum ve sonra giriş yaparım tikini atarım diye düşünürken bir de bakıyorum ki adam cevabını silmiş. demek ki alınmış diyoru ister istemez. gerek yok bence böyle şeylere...

hele bunun gibiler . adam hiç bir cevabı beğenmemiş. kendi yazmış kendi oynamış.

www.eksiduyuru.com

(bkz: amlarına koyayım onların çok ayıp ediyorlar)

bakın duyurunun yardım sayfasında ne yazıyor iyi okuyun:

"Cevap sizi tatmin ettiyse, sol tarafta bir kutucuk var. Bir zahmet işaretleyin, çok eğlenceli oluyor. Cevap doğru değilse formalite icabı işaretlemeyin; hem ayıp, hem de kendinizi kandırmış olursunuz."

ne diyor formalite icabı, sizi tatmin etmeyen cevabı işaretlemeyin diyor. ama yoook duyuruda tam tersi benimsenmiş, cevabı tiklenmeyen adam sanki anasına bacısına sülalesine gelmişine geçmişine geleceğine küfretmişsin gibi davranıyor.

@utku, çok güldüm yeminle ne güzelmiş o öyle ya :D
cevap: öyle takmıyorum ama atılsın yani.niye atmıyorlar cidden ya?

bence şunu bi düşünmelisin.
(bkz: obsesif kompülsif kişilik bozukluğu)

ben yazdığım cevabı siliyorum, bir dahada cevap yazmıyorum o kullanıcıya.

dun normalde adamin hayatta bulamayacagi bir sarkiyi (sozlerini bilmiyor, tarzi bilmiyor, soyleyeni bilmiyor, yili bilmiyor- sadece klibini cok az hatirliyor, meshur degil) 2 dk icinde buldum. hatta ozel mesajla baskalarindan tebrik bile aldim ancak kendisi hala tik atmadi. ona bozuldum bir tek.

cevabım işine yaradıysa tik koymalı fakat tik koymayıp özel mesajla teşekkür edecekse başımın üstünde yeri var. böylesi daha güzel.

Bir yorum sorusuna tik atılmayınca çok etkilenmiyorum da bir bilgi sorusu olunca "Ne oldu, görmedi mi? Zamanında yetişemedim mi?" diye tedirgin olduğum oluyor.

sevgilim diyemiyorum diyorsan hediye alma.

kime alıyosun? hakan'a mı? hemen ne sever söyliyim sana...

kadın olarak niye seni yaralasın ki? orayı bi açıkla bence. eğer çok rahatsızsan keşke ona göre ayarlayıp sevgili olmaya başlasaydınız.

ayrıca yaş, zevkler falan hiç bi ayrıntı yok neye göre tavsiye verelim.

ekleme: kitap al o zaman ekekekekek

duyuru'ya hediye diye bir kategori açılmalı artık.

şaka tabii ki, biraz karakterinden, yaşından, huyundan suyundan bahsetseydin keşke bildiğin kadarıyla.

kütüphaneci film sever izler bol bol 28'e girecek. kadın olarak yaralıyor derken şaka yapmıştım kendi çapımda :) çokta seviyorum ama yeni olduğu için öyle şeyler diyemiyorum.

hediyeliksec.com

bunu al. hala senle birlikteyse seviyordur ciddi düşün.

şaka bir yana çok tanımıyorsan herkesin sevebileceği şeylere yönelebilirsin. güzel bir kupa falan. veya bir gömlek. bir hırka kazak vs.

o kadar yeni bi ilişkiyse tabi ki basit bi hediye alabilirsin. ben olsam çok özel bulduğum bi kitabı alırdım ama bu tabi kişinin kişiliğine bağlı. "kitaptan hediye mi olur" diyen tuhaf insanlar çok.

kıyafet alabilirsin. 50-60 tl civarı bi kazak, atkı olabilir. mevsime uygun.

muhtemelen eleman oğlak burcu.
kesinlikle ödül falan alma, adamın işine yarayan bişi alman lazım. oyun olur kitap olur, özellikle neye ihtiyacı varsa. zaten belli ederiz biz, şu olsaydı iyi olurdu vb.

bence mevsime uygun bir gömlek ya da kazak al. hem içten, hem ilişkiye gelecek vaadettiren hem de makul bir hediye.

hangi avm? Önemli soru bu.
Edit: Yer anlaşmasını falan yaptınmı genelde yer bulmak zor oluyor bu tip işler için. Çok insanın ziyaret etmediği bir avm ise girme derim ama Cevahir gibi marmara park gibi biyerse gir tabi.

modası geçti bu işin dostum, tutmaz artık bence

edit: yeni moda çiköfte

tam modası geçmedi mi bunun yazacaktım

modası geçti. cupcake işine girin.

yeri açıkçası yazmayı pek uygun bulmadım ama günlük 10.000 kişinin ziyaret ettiği bi mekan.

Modası geçmiş midir bilemiyorum ama kendimden bildiğim gördüğüm yerde hala alıyorum.

Bi de şöyle düşünüyorum , yani modası geçecek bişey mi sizce bu ? Misal dondurmanın modası geçti mi ?

Evet sürümü dondurma kadar çok olmasa da ben hala satılabileceğini düşünüyorum , ayaküstü yemesi kolay ve hafif bi ürün olduğunu da ekleyebilirim.

bende sermaya olsa mısırı sallar şunu yapardım..

img03.blogcu.com

ee 1 liraya satanlar nasıl satıyor bunu zaten pişmemişi 1 liraymış?

modasına karışmam ama bence 4-5 çok. ben 5 lira vermem ona şahsen.

bardak başına 5-1(maliyeti)=4 tl kar desen
10.000 tl için ayda 2500 haftada 600 satman lazım
benzer popülerlikte bir avm ye git 1-2 gün gözle bakalım kaç satış yapıyor:D

kilosu 4 TL ye de mısır var , 11 TL ye de.

burda markalı ürünlerin tadı ve içeriği biraz daha farklı. Bunlar tatlı ve sütlü mısır diye geçiyor.

bizim sokakta 1 TL ye aldıklarımız işlenmemiş kilosu 3-4 TL olanlar sanırım.

rubiks cube +1

veya yine bir stand olacak böyle patates, hot dog, atıştırmalık lezzetli ve ucuz şeyler olan. tek bir şey satmak çok riskli.

ben de girilmez diyorum.

çocukların/ilk gençlik evresindekilerin de ilgisini çeken bir şey satmak gerekli.

Bence bardakta kısır sat. Kısır satan yer yok resmen

girilmez

bence modası hemen geçecek bir şey değil ama yüksek getiri bekliyorsan doğru yol sayılmaz.

2 eleman çalıştırma .

bence modası hemen geçecek bir şeydi ve geçti de. dondurmayla karşılaştırmak anlamsız. kaldı ki dondurmanın da modası her kış geçmiyor mu zaten :)

sabah 6-12 arası üsküdar iskelede çorba sat.

modası geçti.
dondurma aynı sey değil.
meyveli yogurtçular da cok tutmadı misal
bu arada
üşüdüm üstümü örtsene hande, negzelmiş ya onlar.